Türkiye Cumhuriyeti Devleti, varlığına ve kurucu değerlerine yönelik saldırılar karşısında adeta bir sabır testinden geçiyor. Son örneklerden biri, Hizbullah’ın siyasi kanadı HÜDA-PAR’dan geldi. Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin Şeyh Sait isyanını sahiplenen ve Atatürk’ü hedef alan açıklamalarıyla bir kez daha gündeme oturdu. Açıkça meydan okuyorlar: “Şeyh Sait’ten özür dilensin, Kemalist zihniyetli anayasa değişsin.”
Peki, bu cüreti nereden alıyorlar? Cumhuriyetin savcısı, hâkimi, askeri, polisi nerede? Devlet yıkıldı da bizim mi haberimiz yok?
Şeyh Sait’i Aklamak Ne Demek?
Öncelikle Şeyh Sait isyanını açalım. Bu isyan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve birliğini hedef almış, İngilizlerin desteklediği, dini istismar eden bir kalkışmadır. Amaç, Cumhuriyet rejimini ortadan kaldırıp, Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi kukla bir devlet haline getirmekti. 1925’te bastırılan bu isyan, aslında bir ihanetti.
Bugün HÜDA-PAR, bu ihaneti “özgürlük mücadelesi” olarak pazarlıyor ve devleti bu ihanet karşısında özür dilemeye çağırıyor. Cumhuriyeti hedef alan bu söylemler, sıradan bir “fikir özgürlüğü” meselesi değildir. Bu, doğrudan devletin meşruiyetine yönelik bir meydan okumadır.
Yemin Etmek Ne Anlama Geliyor?
Burada bir başka çelişki var: Zekeriya Yapıcıoğlu ve diğer HÜDA-PAR milletvekilleri, meclise girerken Anayasa’ya sadakat yemini etmediler mi? “Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, namusum ve şerefim üzerine ant içerim” demediler mi?
Eğer gerçekten bu yemine inanıyorlarsa, neden bu açıklamaları yapıyorlar? Yok eğer bu yemini içleri rahat bir şekilde çiğniyorlarsa, burada bir ahlaki çöküş söz konusudur. O zaman sormak gerekir:
Namus ve şeref bu kadar mı ucuzladı?
İkiyüzlülük ve riyakârlık hangi peygamberin mirasıdır?
Dini referanslarla siyaset yapan bu yapı, İslam’ın dürüst ve dosdoğru olma emrine neden uymuyor?
Burada ciddi bir hesaplaşma gerekmektedir.
Cesaret Kaynağı: Siyasi İklim ve Sessizlik
HÜDA-PAR’ın bu kadar rahat açıklamalar yapmasının birkaç sebebi var:
1. Siyasi İttifaklar: HÜDA-PAR’ın iktidara yakın durması, bazı çevrelerin bu tür çıkışları “hoş görmesine” neden oluyor. Hesap soran bir devlet refleksi yerine, “oy hesabı” öncelikli hale gelince, bu yapıların sesi daha gür çıkıyor.
2. Devletin Zaafları: Hukukun etkin işletilmemesi, terörle mücadelede siyasi kaygıların ön plana çıkması, radikal unsurların cesaret bulmasına yol açıyor. HÜDA-PAR gibi yapılar, bu boşluktan faydalanarak alan genişletiyor.
3. Cumhuriyet Karşıtlarına Tolerans: Bugün “Şeyh Sait’ten özür dilensin” diyenler, yarın hilafet istiyorum der. Cumhuriyeti hedef alan söylemlere müsamaha göstermek, onları daha pervasız hale getirir.
Devletin Tavrı Ne Olmalı?
Devlet, bu tür çıkışları “siyasi söylem” veya “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendiremez. Çünkü burada mesele, doğrudan devletin varlığına yönelmiş bir meydan okumadır. Cumhuriyetin savcıları, hâkimleri, güvenlik güçleri ne için vardır? Eğer bu devlet hala Cumhuriyet ise, bu ülkenin kurumları bu aleni meydan okumaya karşı gereğini yapmalıdır.
Bu meydan okuma karşılıksız kalırsa, ileride daha büyük talepler gelecektir. Önce Şeyh Sait için özür isterler, sonra Atatürk’ün adını silmek isterler, ardından da Cumhuriyet’in yerine başka bir rejim getirme planlarını açıktan dillendirirler.
Bu, bir siyasi polemik değil, doğrudan bir varoluş mücadelesidir. Cumhuriyetin kurucu değerlerini hedef alan bu tür yapılar, artık meşru bir siyasi aktör gibi değil, bir güvenlik sorunu olarak ele alınmalıdır. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti kendi elleriy
le ipini çeken bir anlayışa teslim olmuş olur.