Bugün kendine “Osmanlı torunuyum” diyerek sağa sola hava atanların çoğu, Osmanlı’dan değil, Osmanlı içindeki devşirme düzeninden gelmektedir. Ecdadın adını ağzına sakız eden bu güruh, ne yazık ki Türk değildir. Osmanlı’nın son dönemlerine bakın; sarayda Türk var mı? Bürokrasiye, ticarete, elçiliğe kimler hâkim olmuş? Yahudi bankerler, Ermeni tüccarlar, Rum diplomatlar, Arnavut paşalar, Sırp mütercimler… Peki Türkler nerede? Cephede, vergi kuyruğunda, tarlada, dağda, köyde…
Osmanlı’nın iç yapısı incelendiğinde görülür ki; bu toprakların asli unsuru olan Türk milleti, en aşağı tabakaya itilmiş, “kul” sıfatıyla sisteme mahkûm edilmiştir. Ne mülk hakkı tanınmış, ne makam. Devşirme düzeniyle saray ve devlet mekanizması, kökü bu topraklarda olmayanların eline bırakılmıştır. Türk’ün alın teriyle kurulan devlet, Türk’e yüz çevirmiştir.
Tarihin tekeri 20. yüzyıla geldiğinde ise kartlar yeniden dağıtıldı. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Türk milletinin tarih önündeki makûs talihini yırtıp attı. Padişaha kul olan Türk evladı, artık kendi devletinin onurlu vatandaşı oldu. Şeyhlerin, ağaların, beylerin zincirlerinden kurtuldu. Lozan’la azınlık ayrıcalıkları kaldırıldı, mübadeleyle etnik temizlik yapıldı, ihanet tohumu sınır dışı edildi. Fakat unutmamalıyız ki, her mikrobu bütünüyle temizleyemezsiniz. Bazı unsurlar kaldı, saklandı, sinip sustu; fakat içindeki kinini, öfkesini, sinsi sinsi büyüttü.
İşte bugün “Osmanlı torunuyuz” diye ortalıkta gezenlerin bir kısmı, o sinsi damarların devamıdır. Pontus’un, Ermeni’nin, dönme Yahudi’nin, Rum’un, Arap kökenli şeyhlerin soyundan gelen ama kimliğini gizleyen bu kişiler, Atatürk’e düşmanlıklarını her fırsatta kusarlar. Türk milletiyle duygudaşlık kuramazlar. Çünkü Türk değiller, çünkü Türk’e düşmanlar. Çünkü cumhuriyetin yıktığı imtiyaz sistemine hasretler.
Benim asıl meselem onlarla değil… Onların kim olduğunu biliyoruz. Benim öfkem, bu milletin bağrından çıkıp da onların peşinden giden, bu ülkeyi kuranlara söven, “keşke Yunan galip gelseydi” diyen ahmaklara! Bu milletin ceddine küfreden, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti aşağılayan, Lozan’ı hezimet sanan, hilafet hayali kuran gafillere tahammülüm yok.
Bu topraklarda kimse “Türküm” demekten utanmayacak. Türk’üm diyemeyen, bu millete ait değildir. Soyu sopu ne olursa olsun, gönlü Türk olmayanın bu topraklarda yeri yoktur.
Gerçek Osmanlı torunu, cephede can veren Türk çocuğudur.
Gerçek Osmanlı torunu, İstanbul’u fetheden, Bedir’de savaşan, Malazgirt’te destan yazan Türk evladıdır.
Gerisi sadece bir enkazın, çürümüş bir saltanatın, halkını ezmiş bir düzenin mirasçısıdır.
Kıymetini bil Türk evladı! Seni yeniden kul yapmak isteyenlere karşı gözünü dört aç. Çünkü cumhuriyetin intikamını almak isteyenler hâlâ aramızda…
Ne mutlu Türk’üm diyene!