KÜRT MESELESİ: BİR UĞUR MUMCU ANALİZİ VE GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİ
Uğur Mumcu’nun Kürt Dosyası kitabı, 1990’ların başında Türkiye’de devlet, terör örgütleri ve küresel güçler arasındaki kirli ilişkileri ortaya seren bir eserdi. Mumcu, bölücülüğün yalnızca bir “hak arayışı” meselesi olmadığını, bunun emperyalist projelerin bir ayağı olduğunu açıkça yazıyordu. Bugün 2025’e yaklaşırken, dönüp geriye baktığımızda değişen ne var? Küresel akıl, Kürt meselesi üzerinden Türkiye’yi nasıl dizayn etmeye çalışıyor? Ve en önemlisi, Türkiye bu oyuna nasıl karşı koyabilir?
KÜRTLER VE PKK: HALKI TEMSİL EDEN BİR YAPI MI?
Mumcu, kitabında net bir ayrım yapıyordu: Kürtler ve PKK aynı şey değildir! Bu vurgu, bugün her zamankinden daha önemli. 1980’lerden bu yana Türkiye Cumhuriyeti, PKK’nın sadece bir terör örgütü olmadığını, Batı’nın Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme aracı olduğunu yaşayarak öğrendi. Ancak içimizde hâlâ bu gerçeği görmek istemeyenler var.
Bugün de PKK/YPG, ABD’nin ve Batı’nın bölgesel taşeronlarından biri olarak sahada. Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiği kurulmaya çalışılıyor. Aynı anda Irak’ta da benzer bir süreç işletiliyor. Türkiye ise terörü kendi sınırlarının dışında karşılamaya yönelik stratejisini devam ettiriyor. Ama bu yeterli mi? Asıl mesele, terörle mücadelede başarılı olurken içerideki siyasi ve sosyolojik zeminleri nasıl yöneteceğimizdir.
ULUSLARARASI PLAN VE TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ KÖRLÜK
Batı, Kürt meselesini yalnızca bir etnik hak meselesi olarak sunmaya devam ediyor. Oysa ortada emperyal bir plan var: Türkiye’yi etnik ayrışmaya sürükleyerek, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde kukla bir PKK devleti kurmak! Bu devlet, İsrail’in güvenlik hattını oluşturacak ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarını koruyacak bir garnizon görevi görecek.
Ancak içerideki muhalefetin bir kısmı ve Batı’dan fonlanan akademisyenler hâlâ bu oyunu “demokrasi” söylemleriyle perdelemeye çalışıyor. PKK’nın uzantısı olan partileri meşrulaştırmak, teröristleri “özgürlük savaşçısı” olarak sunmak ve hendek olaylarını “sivil direniş” olarak göstermek tam da emperyal aklın istediği şeyler.
Geçmişte ABD’nin Afganistan’da Taliban’ı nasıl beslediğini, Irak’ta nasıl bir kukla yönetim oluşturduğunu gördük. Şimdi aynı şeyi Türkiye üzerinde deniyorlar. Ama içimizde hâlâ “Batı’dan demokrasi gelir” sanrısına kapılan bir kesim var!
ÇÖZÜM NEREDE?
Uğur Mumcu’nun bize bıraktığı en büyük miras, gerçekleri cesurca ortaya koymaktı. Bugün de gerçekler apaçık ortada:
- Öncelikle “Kürt meselesi” denilen olguyu yeniden tanımlamalıyız. PKK ve onun uzantılarıyla Kürt halkını aynı kefeye koyan anlayıştan çıkmalıyız. Devletin Kürt vatandaşlara yönelik sosyal ve ekonomik politikalarını güçlendirmesi gerekirken, terörle arasına net mesafe koymayan yapıları sistemden arındırması şart.
- Siyasi iktidar ve devlet aklı, terörle mücadelede yalnız askeri yöntemlere yaslanamaz. PKK’nın ideolojik propagandasını çökertmek için medya, eğitim ve akademik alanlarda da ciddi adımlar atılmalıdır. Terörün finansman kanalları kesilmeli, Avrupa’daki lobi faaliyetlerine karşı güçlü bir karşı duruş sergilenmelidir.
- Türk milliyetçiliğini bölge siyasetinde daha aktif hâle getirmeliyiz. Türkmenler ve Kürtler arasındaki bağları güçlendirmek, bölgesel birlikteliklere ağırlık vermek ve sahada güçlü bir istihbarat ağı oluşturmak Türkiye’nin geleceğini belirleyecek temel unsurlardan biridir.
- HDP-PKK çizgisinin “demokratik” bir yapı gibi sunulmasına izin verilmemeli. Bu yapı, legal görünümlü illegal bir yapılanmadır ve yalnızca Türkiye’yi zayıflatmaya hizmet etmektedir. Devlet, hukuk çerçevesinde bu partinin ve bağlantılı yapılarının faaliyetlerini sıkı bir denetime almalıdır.
SONUÇ: BUGÜN, DÜNDEN DAHA TEHLİKELİ
Uğur Mumcu, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” diyordu. Bugün bilgi ortada: PKK bir terör örgütüdür, Kürt meselesi emperyalist bir projedir ve Türkiye üzerinde oynanan oyunların temel amacı ülkemizi parçalamaktır.
Öyleyse bugün bizlere düşen görev, gerçekleri görmek, emperyal aklın oyunlarını bozmak ve Türk devlet aklını sahada ve masada daha güçlü kılmaktır. Aksi takdirde, bölücülüğün “hak mücadelesi” gibi sunulduğu bir düzlemde, ülkemizin toprak bütünlüğünü koruyamayız.
Tarih, gözleri açık olanlar için ibretlerle doludur. Yeter ki görmek isteyelim…