Tarihte bazı insanlar vardır ki, yaşadıkları çağları değiştirir, milletlerine yön verir ve devrimleriyle dünyaya örnek olurlar. Bir de hayallerle yaşayan, gerçekle bağı kopmuş, yel değirmenlerine savaş açan romantikler vardır. İşte, Atatürk olmak ile Don Kişot olmak arasındaki temel fark burada yatar: Gerçeklerle savaşarak zafer kazanmak mı, yoksa hayallerle kendini avutup başarısızlığa mahkûm olmak mı?
Gelin, meseleyi açalım.
Don Kişot: Romantizmin Trajedisi
Don Kişot, Cervantes’in ölümsüz romanında, şövalyelik çağının geçtiğini fark edemeyen, eski dünyanın hayalleriyle yaşayan bir karakterdir. Zayıf, eski püskü bir atın üzerinde, paslanmış bir zırh içinde, olmayan düşmanlara savaş açar. O, idealisttir ama gerçeklerden kopuktur. Cesurdur ama akılcı değildir. Davası vardır ama yöntemi yanlıştır. Sonuçta ne olur? Komik duruma düşer, hüsran yaşar ve tarihte bir hayalperest olarak yerini alır.
Bugün etrafımıza baktığımızda Don Kişot’a benzeyen çok kişi görebiliriz. Gerçekleri görmek yerine hayallerle yaşayan, imkânsızı hedefleyip hiçbir strateji geliştiremeyen, duygularıyla hareket eden nice siyasetçi, aydın, akademisyen ve lider vardır. Bunlar, yel değirmenlerine saldırarak vakit kaybeder, sonuçsuz davaların peşinde koşar ve milletlerine fayda sağlamak yerine zarar verirler.
Atatürk: Realizmin Zaferi
Atatürk ise tam aksine, romantik değil, realisttir. O, Osmanlı’nın çökmekte olduğunu, devletin var olma mücadelesi verdiğini çok iyi görmüştür. Yel değirmenlerine değil, gerçek düşmanlara karşı savaşmıştır. Hayallerle değil, bilimle, akılla ve stratejiyle hareket etmiştir.
1919’da Anadolu’ya geçtiğinde elinde hiçbir şey yoktu. Ordu dağılmış, halk umutsuz, düşmanlar dört bir yandan ülkeyi paylaşma planları yapıyordu. İşte burada Atatürk’ün farkı ortaya çıktı: O, bir Don Kişot gibi “Osmanlı’yı diriltelim” diyerek boş hayaller peşinde koşmadı. O, bir romantik gibi “Belki İngilizler bize yardım eder” diye teslimiyetçiliğe sapmadı. O, bir maceraperest gibi hesapsız kitapsız savaş açmadı.
Ne yaptı?
Gerçekleri gördü. Durumu analiz etti. Bir plan kurdu. Milleti bilinçlendirdi, organize etti ve bağımsızlık mücadelesini başlattı.
Sonuç: Hayaller Değil, Gerçekler Kazanır
Atatürk olmak, boş hayallerin peşinde koşmak değil, gerçekleri görerek çözüm üretmektir. Atatürk olmak, akılcı hareket etmek, bilimden ve stratejiden kopmamak, halkına umut vermek, ama o umudu boş romantizmle değil, somut adımlarla beslemektir.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı, Don Kişot’lar değil, Atatürk’lerdir. Çünkü yel değirmenlerine saldırmakla değil, akıl ve bilimle hareket etmekle kazanılır. Çünkü romantizm değil, realizm devlet kurar, millet yaşatır.
Son söz:
Ya Atatürk gibi gerçekçi olup tarih yazarsınız, ya da Don Kişot gibi hayaller peşinde koşarak unutulursunuz. Seçim sizin!