Kadir Uğur YILMAZ

Türk Töresi: Devletin ve Milletin Omurgası

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih sahnesinde devlet kuran ve yaşatan bir millet olarak Türkler, yalnızca kılıç gücüyle değil, akıl, adalet ve töre ile hükmetmiştir. Töre, Türk milletinin binlerce yıllık varoluşunun temel taşıdır. Sözlü gelenekle nesilden nesile aktarılan bu kurallar bütünü, devletin işleyişini düzenleyen anayasa niteliğindedir. Töreyi anlamadan Türk devlet geleneğini kavramak mümkün değildir.

Türk Töresi Nasıl Oluştu?

Töre, Türklerin göçebe ve savaşçı karakterinden doğmuş, zamanla olgunlaşarak devlet yönetiminin temelini oluşturmuştur. İlk Türk toplulukları arasında sözlü gelenekle aktarılan töre, hakanların ve bilge kişilerin kararlarıyla şekillenmiştir. Yazılı hale getirilmesi ise Orhun Kitabeleri ile başlamıştır. Bilge Kağan, bu kitabelerde Türk milletine seslenirken, törenin önemine özellikle vurgu yapmıştır:

“Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan ve İstemi Kağan tahta oturmuş. Türk milletinin töresini oluşturmuşlar.”

Bu sözler, törenin sadece hukuki bir düzen değil, aynı zamanda Türklerin varoluş sebebi olduğunu gösterir.

Türk Töresiyle Yönetilen Devletler

Bumin Kağan ve İstemi Kağan ile kurulan Göktürk Kağanlığı, Türk töresini devletin temeli yapmıştır. Uygurlar, Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti gibi devletlerde de törenin izleri açıkça görülür. Osmanlı, özellikle Yavuz Sultan Selim ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde Türk töresine uygun bir yönetim anlayışı benimsemiş, devletin devamlılığı ve adaleti için liyakate önem vermiştir.

Günümüzde ise törenin ruhu, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sisteminde, devlet geleneklerinde ve milli kimliğinde yaşamaya devam etmektedir.

Türk Töresinin Temel İlkeleri

Türk töresi, beş ana ilke etrafında şekillenmiştir: Adalet, Liyakat, Emanet, Mazharat ve Meşveret.

1. Adalet (Könilik)

Türk devletlerinde adalet, hükümdarın en büyük sorumluluğudur. “Töreli devlet” anlayışı, halkın huzur içinde yaşamasını sağlayan adil bir yönetimi zorunlu kılar. Kağan veya padişah, töreye aykırı hareket ederse tahtı sarsılır.

Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet’in, oğlu Cem Sultan’a yazdığı mektupta söylediği şu sözler, Türk adalet anlayışının bir yansımasıdır:

“Devletin dini adalettir.”

Yani, hükümdar ne kadar güçlü olursa olsun, adalet olmadan devlet yaşayamaz.

2. Liyakat

Türk töresi, devlet yönetiminde makamların ehil kişilere verilmesini şart koşar. Kan bağı tek başına yeterli değildir; kişinin yetenekli, bilgili ve cesur olması gerekir. Osmanlı’da devşirme sisteminin başarıya ulaşmasının sebebi de liyakate dayalı olmasıdır.

Günümüzde ise liyakat anlayışının zedelenmesi, devletin temel direklerinden birinin sarsılması anlamına gelir.

3. Emanet

Devlet, hükümdara veya siyasetçiye ait bir mülk değildir. Hükümdar, halkın geleceğini emanet alır ve bunu korumakla yükümlüdür. Türk töresinde kağan veya hakan, devleti kendi çıkarları için yönetirse, halkın huzuru bozulur ve isyanlar baş gösterir.

Göktürkler döneminde Bilge Kağan, Türk milletine seslenirken şöyle der:

“Türk milleti, seni yükseltmek için gece uyumadım, gündüz oturmadım.”

Bu sözler, yöneticinin milletine karşı bir emanet sorumluluğu taşıdığını açıkça gösterir.

4. Mazharat (Kamu Yararını Gözetmek)

Türk töresi, halkın refahını hükümdarın menfaatinden üstün tutar. Devletin görevi, milletin huzur ve güvenliğini sağlamaktır. Bu anlayış, Osmanlı’da “Devlet-i Ebed Müddet” yani sonsuz devlet idealiyle devam etmiştir.

Modern Türk devletinde ise sosyal devlet ilkesi, mazharat anlayışının bir devamıdır. Devlet, halkın çıkarlarını korumazsa, yönetim yozlaşır ve töre bozulur.

5. Meşveret (İstişare ve Danışma)

Türk töresi, yönetimin tek bir kişinin keyfine göre şekillenmesine izin vermez. Kağan, karar alırken boy beyleriyle, vezirlerle ve bilge kişilerle meşveret etmek zorundadır.

Bu gelenek Osmanlı’da Divan-ı Hümayun ile kurumsallaşmış, Türkiye Cumhuriyeti’nde ise meclis sistemiyle devam etmiştir.

Bugün ise meşveretin zayıflaması, yönetimde istişarenin azalması ve tek taraflı kararların artması, töreye aykırı bir durumdur.

Türk Töresi ve Dini Değerler

Türk töresi, İslam öncesi dönemde şekillenmiş olmasına rağmen, İslam’la büyük ölçüde örtüşmüştür. Adalet, emanete riayet, istişare ve liyakat gibi değerler İslam hukukunda da temel ilkeler arasındadır.

Örneğin, Hz. Ömer’in yöneticileri liyakate göre ataması, töredeki sistemle paralellik gösterir. Aynı şekilde, Hz. Peygamber’in “Emaneti ehline veriniz” hadisi, törenin liyakat anlayışıyla birebir örtüşmektedir.

Türkler, İslam’ı benimsedikten sonra törelerini İslam’ın değerleriyle bütünleştirmiş, fakat özünden taviz vermemiştir. Selçuklu ve Osmanlı’daki “örfi hukuk”, törenin İslam hukukuyla birleşmiş halidir.

Sonuç: Töresiz Devlet, Kökü Kurumuş Ağaç Gibidir

Türk töresi, devleti yaşatan en önemli unsurdur. Adalet, liyakat, emanet, kamu yararı ve meşveret ilkeleri olmadan devlet yönetimi yozlaşır ve çürümeye başlar. Tarih, töresiz kalan devletlerin yıkıldığını, töresine bağlı kalanların ise yükseldiğini göstermiştir.

Bugün Türk milleti ve devleti için en büyük mesele, töreyi yeniden ihya etmektir. Adaletin sarsıldığı, liyakatin unutulduğu, emanete ihanet edildiği, halkın menfaatinin ikinci plana atıldığı ve meşveretin terk edildiği bir yönetim, töreye aykırıdır ve uzun vadede çökmeye mahkûmdur.

Türk milleti, töresine sarıldıkça güçlü, töresini unuttukça zayıf düşmüştür. O halde, Türk töresini yaşatmak bir tercih değil, bir mecburiyettir!

Türk Töresi: Devletin ve Milletin Omurgası

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!