Türk siyasetinde ittifaklar bir zorunluluk mu, yoksa omurgasızlığın kılıfı mı? Bu soruya herkes kendi dünya görüşüne göre farklı cevaplar verebilir, ancak benim için cevap net: İlkeler pazarlık konusu olamaz!
Son yıllarda siyasetin merkezine oturan “ittifak” meselesi, ilkesizliğin ve menfaatçiliğin doruk noktası hâline geldi. Bir yanda dünden bugüne “ne değişti?” diye sormadan, menfaat uğruna dün söylediklerini bugün yutan kifayetsiz muhterisler var. Diğer yanda ise “koltuk için her yol mübah” anlayışıyla, kimliksiz ve şahsiyetsiz siyaset güdenler…
Ben, Türk milliyetçisi, Atatürkçü, cumhuriyetçi ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadakatle bağlı biri olarak ne tatlı su solcularına, ne liberal liboşlara, ne sözde sosyal demokratlara, ne de Batı’nın dayattığı kültürel dezenformasyon oyunlarına prim veririm!
Bugün Türkiye’de siyaset, kimliksiz ve ideolojisiz bir hâle getirilmek isteniyor. Herkes, “aman efendim geniş kitlelere hitap edelim, oy alalım” diyerek ilkesizliği makyajlamaya çalışıyor. Oysa siyasette “kitlelere hitap etmek” demek, omurgasızlık demek değildir. Tam tersine, sağlam bir ideolojik duruş sergileyerek milleti doğru yola çekmek gerekir.
Ancak gelin görün ki, ortalık fırıldak milliyetçiler, tatlı su sosyalistleri, içi boş muhafazakârlar ve Batı’nın uşağı hümanistlerle dolup taşıyor. Bunlara bir de LGBT lobisini savunan, cinsiyet eşitliği adı altında toplumu yozlaştıran Batı menşeili projeleri alkışlayan gafiller eklendi mi, durum içler acısı bir hâl alıyor.
Bu yüzden, siyasette bir çatı altına girmek, yanınızdaki adamlara bakınca midenizin bulanıp bulanmadığını ölçmekle mümkündür. Midesi kaldıranlar için mesele yok. Ama benim midem, ilkesizlerle, Batı uşağı projecilerle, “ben milliyetçiyim” deyip emperyalistlerin dümen suyuna girenlerle aynı safta durmaya elverişli değil!
Ben bu yüzden siyasette safımı net belirleyenlerdenim. Ne döneğim, ne fırıldak, ne de menfaatçi bir pazarlıkçı! Kendi ilkelerim doğrultusunda, gerçek anlamda Türk milliyetçiliğini savunan, Atatürk’ün izinde olan, samimi bir duruş sergileyenlerin yanında olurum.
Şimdi birileri çıkıp “efendim siyaset böyle bir şey, uzlaşmak gerek” diyebilir. Ama bu milletin geçmişi, omurgasız uzlaşmaların bedelini ağır ödediği örneklerle dolu. Bize uzlaşma değil, netlik lazım!
Benim netliğim de belli: Sağ olsun, Milliyetçi Türkiye Partisi Genel Başkanı Ahmet Yılmaz bizim yerimize yeterince dövüyor! Ağır konuşmamak için kendimi frenliyorum ama o bizim adımıza ne gerekiyorsa söylüyor, yetiyor da artıyor bile! İşte bu yüzden siyasette kendime yer ararken, onun partisinde görev aldım. Çünkü ilkesizlerle mücadele etmek için bazen sert bir tokat gerekir ve o tokadı en iyi kim attığını biliyoruz.
Bu yüzden ben safımı belli ettim. İlkelerimi, ideolojimi satmadan, pazarlık masalarında çürütmeden, açık ve net bir duruşla…
Ya siz?