Ugur Turgut ILGAR

OKYANUSTA 438 GÜNDEN BİZİM PAYIMIZA DÜŞEN

Pasifik Okyanusu’nda 438 gün boyunca hayatta kalan balıkçı José Salvador Alvarenga’nın hikâyesinden yola çıkarak, bugünün Türkiye’sinde Türkçü gençlerin içine düştüğü yalnızlığı, yönsüzlüğü ve kuşatılmışlığı ele aldım. Alvarenga’nın okyanustaki direnciyle bizim fikirsel mücadelemiz arasında bir bağ kurdum. Çünkü bizler de fırtınanın ortasında, belki haritasız ama iç pusulası sağlam bireyleriz. Umutsuzluğa kapılmadan, hayatta kalmak için değil; milletimizi yaşatmak için bu fikri taşımaya devam edeceğiz. Bu yazı, yönünü kaybetmiş gibi hisseden tüm Türkçü gençlere yazılmış bir çağrıdır.

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sürüklenen Sandala Tutunan Fikir

2012 yılında, küçük bir balıkçı teknesiyle Pasifik Okyanusu’na açılan José Salvador Alvarenga’nın yaşadıkları, yalnızca denizcilik tarihine değil, insan direncine de yazılmış eşsiz bir nottur. Motoru bozulmuş, yönünü yitirmiş, yanındaki genç yol arkadaşını kaybetmiş bir adamın, 438 gün boyunca açık denizde yaşama tutunması… Kulağa bir mucize gibi geliyor. Fakat mucize dediğimiz şey, çoğu zaman yalnızca inancın, kararlılığın ve vazgeçmeyişin adıdır.

Hakim Sordu, ‘’Arkadaşını Yedin mi?’’

Alvarenga’nın hikâyesini ilk duyduğumda, aklıma bugünün Türkiye’si geldi. Yönünü kaybetmiş bir tekne gibi savrulan; içten çürütülmüş, dıştan kuşatılmış bir memleket. Eğitimden hukuka, medyadan kültüre dek hemen her alanda gerçekler karartılmış, Türk milletin sesi kısmış durumda. Ekonomik darboğazlar, sosyal adaletsizlikler, yabancılaşma, kimliksizleşme… Tüm bunlar, modern çağın “fırtınaları” olarak her birimizi bir kıyıdan öbürüne sürüklüyor.

Bu manzara içinde Türkçüler, tıpkı Alvarenga gibi; ellerinde harita olmadan ama içinde yönünü bilen bir iç pusulayla direniyor. Çünkü biz, günü kurtarma telaşıyla değil; tarihi taşıma sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Üzerimize yağan kara propagandaya, itibarsızlaştırma çabalarına, yalnızlaştırmalara rağmen fikrimizi terk etmiyoruz. Çünkü biliyoruz: Türkçülük bugün susturulmak istenen son bilinç, bastırılmak istenen son direniştir.

İşte tam da bu sebeple, umutsuzluk bize yakışmaz. Alvarenga’nın, en ıssız sularda bile yaşama arzusundan vazgeçmemesi gibi; okyanusta geçen zorlu mücadelesinin ardından sağlıklı bir şekilde karaya ulaşması, insan iradesinin sınırlarını zorlayan bir örnektir. Fakat asıl sarsıcı olan, bu uzun hayatta kalma öyküsünün ardından mahkemeye çıkarılması ve hâkimin ona şu soruyu sormasıydı:

“Arkadaşını yedin mi?”

Bu soru, yalnızca fiziksel değil, ahlaki bir uçurumu da gözler önüne seriyor. Alvarenga cevap verdi:

“Evet, ama mecburdum.”

Bu itiraf, insanın hayatta kalmak uğruna nelere katlanabileceğini gösteriyor. Mecburiyet, bazen insanı sınırlarının ötesine iter, vicdanla akıl arasında uzayan bir çizgide karar vermeye zorlar. Ancak biz, Türkçüler, böyle bir mecburiyetin eşiğinde değiliz; biz bu mücadeleyi bir mecburiyetle değil, bir bilinçle sürdürüyoruz. Hayatta kalmak için değil; milletimizi yaşatmak, yüceltmek ve korumak için bu sancağı taşımaya gönüllü olduk.

Ne fırtınalar ne yargılar ne de yorgunluklar bizi yönümüzden döndürebilir. Biz bu dünyada Türk olmanın hem ağırlığını hem güzelliğini taşımaya devam edeceğiz. Çünkü sırtlandığımız yalnızca bir fikir değil; bir milletin varlık meselesidir. Ve bu mesele ne mecburiyetle ne korkuyla; sadece inanç, irade ve bilinçle taşınır.

 

 

Kıymetli Türkçü Kardeşim;

Bugün Türkiye’nin dört bir yanında; fikirleri bastırılmış, sesi kısılmış ama hâlâ yüreği atan gençler var. Kendini yalnız hisseden, sürüklendiğini düşünen, çevresinde hiçbir güvenli kıyı bulamayan gençler. Onlara söylemek sesleniyorum: Aslında yalnız değilsiniz. Belki aynı teknede değiliz ama aynı dalgalarla boğuşuyoruz. Ve bu dalgaları yarabilecek tek kuvvet, Türkçülüğün inşa ettiği o kararlı bilinçtir.

Alvarenga’nın hayatta kalmasını sağlayan şey; ne yiyecek bulması ne de dış yardım görmesiydi. O, teslim olmadı. Çünkü yaşamak istiyordu. Biz de teslim olmayacağız. Çünkü bu milleti yaşatmak istiyoruz.

Yönümüzü kaybetmiş gibi görünsek de içimizdeki pusula sağlam oldukça, karaya varmak sadece bir zaman meselesidir. Sabırla, akılla, inançla… Tıpkı o tek kişilik sandalda olduğu gibi.

OKYANUSTA 438 GÜNDEN BİZİM PAYIMIZA DÜŞEN

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!