Simge ERCİYAS

Siyaset ve Siyasetçi için değil Halkın varlığı için Savaşmalı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eric Blair namı değer George Orwell’in 1984 Kitabını hepimiz biliriz. Batının güç sahiplerinin ne yaptığı ve dahada önemlisi ne yapabileceği konusunda bir uyarı niteliğindedir. Aynı uyarıyı Doğu için ise İbn Haldun’dan okuyabiliriz. Dip not: Türkler için zulüm denen tarih asla yazılmamıştır ama kurtarıcı olduklarını herkes bilir.

Neyse Konumuza dönelim. Bu yazı bu sefer biz Türk’ler kimiz ile ilgili değil onlar kim ile ilgili olacak.

Bir dünya hayal edin, uyanık olduğunuz her saniye 7/24 algı yönetimine maruz kalıyorsunuz. TELE EKRANlarda hatta elektronik olan tüm ortamlarda gözetlendiğiniz bir dünya. Düşünce Polisinin kurulduğu, evinizde algı yönetim cihazlarını sadece bilgi almak ve ne olduğunu anlamak için kullandığınız her şey tarafından izlendiğinizi, izlerken duygu durumunuzun dahi takip edilerek muhalefet ettiğiniz her açıda, uykunuzda kendinizle dahi konuşurken duyulduğunuzu ve muhalif olmanız ve mimiklerinizin azıcık farklı olması halinde hatta parti düşmanlarına yeterinde sinirlenmemeniz halinde dahi düşünce suçu işlediğiniz gerekçesile parti lehine sevgi bakanlığına götürülerek muhalif her düşünceden işkence ile arındırılmaya çalışıldığınızı, arınmamanız halinde yok edildiğinizi….

OKYANUSYA ÜLKESİ, İNGSOS PARTİSİ, PARTİNİN BAŞINDA İSE BÜYÜK BİREDER VAR…o onlara benzeyen küçük biraderler…

İşte bu algısı Distopya ama kendi gerçek olan Eksi Yeni Dünya’nın zaman zaman rejimleri kullanarak, hayatlarımızda propagandalar yaratarak ve ülke yönetimlerile kendilerini bize nasıl dayattıklarını da görebilirsiniz.

Bu müptezel sistem alt yapısında şöyle der; ‘‘Almanya Nazi’si ve Rus Komünizmi bize çok yaklaşmıştı ama onlar tamamen kendi iyilikleri için iktidar gücü istediler ve bir noktada ve bir yerde özgür bireylerin olabileceğine inandılar. Onlar kendi amaçlarını tanıma cesareti gösteremediler. Biz başkalarının iyiliği ile ilgilenmiyoruz. Biz Salt iktidarla ilgileniyoruz. Geçmişteki Oligarşilerden farklıyız. Çünkü tüm çağlarda ne yaptığımızı biliyoruz. İktidar bir süre için ele geçirilmez. İktidar süreklidir ve bırakılmaz. İktidar bir araç değil amaçtır. Özgürlüğü çağrıştıran her şeyin düşünce suçuna katıyoruz.’’ İşte kısaca tanımı bu olan, rejimleri salt iktidara mahkûm eden akıl, tam olarak bunu düşünüyor.

Kitap şöyle devam ediyor; Açıkçası parti sormadan sorgulamadan itaat eden insanlar yaratmak istiyor. Partinin dünya görüşü onu hiç anlamayan inşalara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması, böylelerine kolayca benimsetilebiliyor. Çünkü kendilerinden istemen iğrençliği tam olarak kavrayamadıkları gibi toplumla da yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini göremiyorlar. Hiçbir şeyi kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlar. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlar. Tıpkı bir kuşun mısırı yiyip sindirmeden bırakması gibi…hiçbir şey olmuyordu.

Sistem şimdiki zamanı kontrol etmekle kalmıyor, geçmişi de vandalizm ile kontrol edip dijital alanda geçmişi değiştirerek hiç suçlu addedilmiyorlar. Geçmişin değiştirilmeyeceğine inanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Kitapta Geçmiş Bakanlığının hizmeti olan bir çalışmadan da söz ediyor. Geçmişte yayınlanmış, kitap makale, dergi ve gazeteler günün sistemine göre değiştirilerek baştan tarih yazılıyor ve kimse neyin gerçek neyin yalan olduğunu sorgulamıyor. Çünkü parti 2+2=5 dese artık 4 demenin cezası ölüm oluyor. Kötü olan şey ise insanların artık 2+2=5 olmasına inanması. Geçmişi kontrol ettikleri gibi zihinlerin de geçmişi kontrol eden sistem hiç hata yapmadıklarını da kanıtlayabiliyorlar diyor.

Kitabın içeriği size ne kadar tanıdık geldi bilmem ama hala kara siyasetin girdabına düşmemek için direnenlerdenseniz okumaya devam edebilirsiniz.

VADALİZMMMMMMM BİR HASTALIK VE İNSAN DÜŞMANLIĞIDIR.

VE HEPSİ HAKİKİ TÜRK KURTARIŞININ DA KARIŞINDA OLANLARDIR.

Evet doğru, bu aşağı varlık düşüncesine dair akıl geliştiren ve binlerce yıldır savaşan tek ırk ise Türklerdir. Siyasi Dünya sadece Türk olana düşman bir tavır ile Türk rejimini alt etmeye çabalar.

Yani Türk olduğunuzda bu sisteminde tam karşısında duran savaşında neferleri oluyorsunuz. Yoksa siz hala Türk olmanın kişisel bir durum olduğunu mu sanıyorsunuz. O zaman çok ama çok yanılıyorsunuz.

Bir başka kavramsal analize daha inelim, bakalım burada neler olacak…

Hangi çağdayız?  

Her zaman söylerim Emperyalizm (sömürü) sanrılar dünyası yaratır. Tarım var zannedersiniz ama yoktur, Lideriniz var zannedersiniz ama sizden değildir. Yeni çağa girdik zannedersiniz ama içi orta çağ belki de ilk çağ bile değildir. 

1939’dan günümüze ısrarla getirilmek istenen siyaseti iyi incelersek, halkın yeni çağ sanrısıyla orta çağdan beter tekno çağa girdiğini görüyoruz. Halkı köylerden ormandan topraktan uzaklaştırıp, dünyanın tüm güzelliklerine kendileri sahip olmak istiyorlar. Halkı kentlerde kamera ve yoksulluk ile eğitmek istiyorlar.

Bu manada hızlanan çağa biz nasıl hazırlanıyoruz?

Hammadde satış kültürünü bilmeden, katma değer yaratmadan, para dediğin kâğıdın borç senedi olduğunu anlamadan, bırak canavarla savaşmayı, savaş meydanına varamayız. Hayaller Atatürk devrimleriyle tekno çağın kuralını yazmak; hayatlar ise Arap ya da Avrupa sistem mevzularıyla olan insan potansiyelini de kendilerine alarak yok etmek.

‘‘Tabi zaten topyekûn istenilen bu değilse!’’

Keza karşıdan bakınca Orta çağın kast sisteminin, günümüzde ne denli açık uygulandığı -meclise giremediğimiz seçim yasalarından, duyulmayan seslerimizden, basının baskılanmasından- anlaşılıyor.

Hadi orta çağı beğenmedik diyelim alternatifi olan Yeni Eski Dünya Düzenine ne demeli?

Kimliksiz, cinsiyetsiz, milliyetsiz, robotik, hürriyetsiz, tarımsız, topraksız zamanlara geçiş kurgusu. Komün sistemin topraksız halini andıran, maniple edilerek servis edilmiş patroncu sisteme ‘‘bırak orta çağ demeyi ilk çağ’’ dahi diyemeyiz!

Orta çağ kaybının hırsını alamayanlar 1500’lerde -bize ait dahi olmayan bir kültürün hilafet liderliğini kucağımıza bırakarak- Orta Doğuya hâkim olma ve ekonomi koridorunu ele geçirmek gibi bir amaca girenler 372 yıl kanımızı emdiler. Kurtuluş savaşında başarısız olunca ve Türkleri bölgeden çekmek için bölgenin liberalleri Türklere ihanet edince, bölgede İsrail’i yarattılar, yanlarındaki gerilla yaverleri de Ermeni asıllı Kürtler yani PKK oldu.

1924/39 yıllar arası ‘‘tekno çağın kurallarını’’ Anayasamız ile tüm dünyaya ilan etmemize rağmen gel gelelim 1939 İsmet İnönü politikaları bizi orta çağa yeniden kilitledi. Akabinde gelen her sistem bu kurgunun başka anlamda bastonu oldu. Bütüne bakınca elbette konu sadece Türkiye değil. Her kıtanın yeni düzeni şüphesiz yeni sistemin bir parçası. Türkiye olarak devrimlerimizi fırsata dönüştürüp büyük güç olarak sahneye çıkmak için kurulduğumuzu hatırlamak bir yana birçok gündemle Türk aklının stratejik ruhunu yitiriyoruz. (Tabi 3-5 milyonluk şaka gibi devletler olmak istiyorsanız tartışmaya devam edebilirisiniz ama başka ülkede lütfen.)

Aydınlar olarak düşünce devrimi gerçekleşmeli artık. Bu saatten sonra Atatürk’ün sözü ile devam edilmelidir. ‘‘Yeterince kan döküldü’’ ilkesi bize akıl ve bilim yolunda Sosyoloji, Hukuk, Yasa, Toplum, Psikoloji, Din, Teknoloji, Tıp ve Uzay ne varsa ayırt etmeden her bir alanda bilimin, kültürümüzün ve sarsılmaz irademizin yolunu takip etmeli, tüm dünyadaki bilgileri alıp kendimizde depolayıp kendi kurgumuzu yaratmayı öğrenmeli ve asker millet olmanın yeteneklerini kullanmalıyız.

Toplum bilimcilerimize düşen ise, Türk Ulusunu bölücü faaliyetlerin elinden çıkarmak ve toparlamak olmalıdır. Nefret söylemlerinin nelere mal olacağını, Türk iradesinin aslında kurucu değer olduğunun bilinmesinin sağlanması yolunda ki çalışmaların Ulusal sonsuzluğumuz açısından önemini kavramalıyız. Çünkü insanın onurlu yaşamı buna bağlı.

İki analiz arasında sadece Türklerin direndiği bu düzende Türk Ulusunu parçalanmış bir düzen içinde yaşamasını isteyenler yine yeniden hüsrana uğrayacaklardır. Yeni çağın doğum sancısına girerken kötü niyetle kurucu değerlerimize saldıranlara karşı ‘‘kendi düşen ağlamaz’’ felsefesinde akıl geliştirerek merhamet etmeden hareket etmemiz ve aramızdan ayrılacakları bir an önce bünyemizden çıkarmamız gerekmektedir. 

Türk ilkesi olan ve Atatürk ile yeniden kazanılan hür ve egemen iradenin kıymetinin bilinmemesi halinde ‘‘verilen özgürlüğün bilmeyenlerden geri alınması’’ Ulusumuzun en doğal hakkı olmalı ve ilerleyebilmemiz için bu şart benimsetilmelidir.

Bu manada Türk iradesinin ilerlediği ve büyüdüğü çağa inanmak bu inançla hareket etmek ödevimiz olmalıdır.

Yasalarımızın çağa değil çağın yasalarımıza uyması çağı başlatma felsefesinde ki kurucu değerimizi anlamak en büyük kazanımımız olmalıdır.

Unutmayın yoksulluk devrimin hem tetikleyicisi hem de bir numaralı düşmanıdır. Savaşlar halkı yoksul bırakmak için yapılır.

saygılarımla;

Simge Erciyas

 

Kaynak: https://youtu.be/BYhjmBCdFbE?feature=shared

Siyaset ve Siyasetçi için değil Halkın varlığı için Savaşmalı

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!