Ömer Kalaycı

Türkiye’ye Yönelik Dış / İç Güvenlik Tehditleri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

Bir ülkenin millî çıkarları önem ve öncelik derecesine göre; Hayati çıkarlar, ekonomik çıkarlar ve iç cephe diye tanımlanan moral değerler; millî birliğin temini olarak değerlendirilir.

X bir ülkeye yönelik güvenlik tehditleri dış ve iç güvenlik tehditleri olarak iki ana temelde ele alınır. X bir ülkeye yönelik tehdit genellikle ülke topraklarının tamamı veya bir kısmına yönelik tehlikenin varlığı ve egemenlik sorunları olarak algılanır/anlaşılır. Örneğin Yunanistan’ın Ege Denizi’nde ki adaların karasularını artırarak yayılma arzusu buradaki haklarımızı hiçe sayması ya da bölücü Kürtçü terör örgütü ve diğer terör örgütlerinin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alması siyasetçilerin sıkça tekrarladığı beka sorunudur. Ülkemize yönelik beka sorunu, diplomatik dille veya dayatılan çözüm süreci gibi sözde barıştan bahsetmekle çözülemez. Ülkemiz topraklarının bütününe veya bir kısmına yönelik tehdit ve tehlikeyi bertaraf etmenin yolu askeri güç kullanmayı gerektirir. Öte yandan, ülkemize komşu bir ülkenin bir nükleer tehditte bulunması ya da bunun üzerinden tam bağımsızlığımız ve milli egemenliğimize ipotek koymaya çalışılması ve buna içeriden çanak tutulması da beka sorunudur.

Devleti yöneten siyasal erkin görevi; siyasi varlığını ve görevini sürdürebilmesi için hem dışarıda hem de içeride yeni güvenlik tehditleri tespit ederek yeni düşmanlar yaratmak yerine; ülkeye yönelik tehdit ve fırsatları izleyerek, bunlara uygun millî gücü hazırlamak, kaçınılmaz an geldiğinde de ülke ve millet çıkarlarının korunması ve kollanmasında güç kullanmaktan asla tereddüt etmemektir. Bununla beraber ülke dış politikasında marifet; çatışma alanlarını çeşitlendirip her yerde güç sergilemek değil, çatışma alanlarından soruna taraf olma boyutunda uzak, uzlaşı boyutunda “aranan aktör” olabilmeyi gerektirir.

Çünkü jeopolitik olarak yer aldığımız bu coğrafyada, hayal kuran devletler/örgütler değil, önce güvenliğini merkeze alan devletler hayatta kalacaktır. Bunun için de Türkiye’nin, emperyalist dayatmalardan, “Kürtçülük” üzerinden bölücü terörden, sığınmacı/kaçaklar sorunundan ve ekonomik baskılardan kurtulmasının yolu; kayıtsız şartsız yeniden kuruluş felsefesine dönmek ve uygulamaktan geçmektedir[1].

Türkiye’nin gücü

Türkiye, 85 milyon 372 bin 377 kişi nüfusu ile nüfus büyüklüğüne göre 194 ülke arasında 18. Sırada ve dünya toplam nüfusunun %1,1’ini oluşturmaktadır[2]. Türkiye toprak 

büyüklüğü itibarıyla de 32’nci ve ekonomik gücü itibarıyla dünyanın 17’nci sıradadır[1]. Bu veriler ışığında Türkiye; 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde ne bir süper devlet olma yolunda olumlu bir gelişme içerisinde, ne büyük güç, ne de bölgesel güçtür. Bölgesel güç kullanma yeteneği; komşu bölgelere ve içine nüfuz etmiş büyük güçlerin ipoteğine bağlı olduğundan “Alt-Bölgesel Güç” olarak tanımlanabilir.

Adriyatik’ten Çin Seddi’ne çok geniş bir coğrafyada yaşamakta olan ancak ülkeyi yönetmekle görevli siyasal erkin dini kimlik üzerinden yürüttüğü politikalar ile Türkiye muasır medeniyet seviyesine ulaşması mümkün değildir. Bu bağlamda Anadolu’ya sıkışmış Türk halkının yaşadığı bölgesel gelişme farkı, ülkenin laik ve dini bakımdan kutuplaştırılmasının yanında çorak topraklar, kuru iklim ve dağlık arazi, nehirlerin azlığı ve doğal kaynakların yetersizliği halkın ekonomiye katılımını oldukça etkilemektedir. Ekonominin büyük ölçüde yükünü çeken ve deprem riskinin her geçen gün kapıya dayandığı ülkemiz ve özellikle Marmara Bölgesi, Türkiye’nin en kritik bölgesidir. Türkiye, genç ve dinamik nüfus potansiyeline, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olmasına ve etrafı denizlerle çevrili olmasına rağmen eldeki olanakları yeterince olumlu kullanamamaktadır.

Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar ve Türkistan’da Türkçe konuşan 300 milyonluk Türk dünyasının dinamo gücünü oluşturmasına rağmen, Türk Devletleri Teşkilatı’na lider ülke işlevi henüz Türkiye’ye geçememiştir. Genel anlamda Türklük; Rusya içinde ve işgal altındaki Kırım’da, Çin’de (Doğu Türkistan), Balkan coğrafyasında, Suriye ve Irak başta olmak üzere pek çok coğrafyada beka tehdidi ile karşı karşıyadır. Modern Türkiye’nin önünde ise iki önemli engel bulunmaktadır; genişleme istikametleri zorluklarla doludur ve Türklerin doğası değişmiştir.

Türkiye’nin en önemli sorunu öncelikle yaşamakta olduğu kimlik krizine yönelik kutuplaşma ve daha sonra ekonomidir[2]. Jeostratejik olarak, her coğrafi istikamette genişlemesi ve gelişmesinin önü komşuları tarafından tıkanmaktadır. Dünya doğal enerji kaynaklarının % 70’i Türkiye’nin etrafında[3] kümelenmiştir. Ancak, Türkiye milli gelirinin üçte birini ithal enerji kaynaklarına, üçte birini memur maaşlarına, geri kalanını da büyük ölçüde savunmaya harcadığından yatırım için kaynakları yetersiz kalmaktadır.

Uzmanlar Türkiye’nin, her yıl, % 6 büyüyebilmesi dışarıdan en az 40 milyar dolar girdiye ihtiyacı olacağını ve bu ihtiyacın her geçen süre ülke aleyhine işleyeceğini belirtmektedir. Özel sektör üzerinden halen 506,8 milyar dolar dış borcu[4] bulunmaktadır. Hızla tüketim toplumu haline getirilen Türkiye, tarım-hayvancılık başta olmak üzere dijital çağın da gerisinde kalmamak adına pek çok reform gerçekleştirerek üretim ekonomisine dönmelidir; aksi takdirde ne kendi bölgesinde bir büyük güç ne de uluslararası meselelerde etki sahibi olabilecektir. Sanayisi büyük ölçüde montaj sanayi olması nedeni ile ihracat, ithalata yani 

dövize dayalıdır. Türkiye’nin GSMH’nin 2030 yılında 2712, 2050 yılında ise 5104 milyar dolar olması; böylece dünya ekonomisinde 14’üncülüğe yükselmesi beklenmektedir.

Dünyadaki tüm kriz ve çatışmalarının neredeyse büyük bölümünün Türkiye’nin etrafında şekillendiği görülmektedir. Bu bağlamda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) asker sayısı bakımından dünyada ilk on içinde bulunsa da operasyonel kabiliyetleri bölgesel izdüşümü için yeterli değildir. Başta hava savunması olmak üzere; bağımsız olarak siber güvenlik, askeri istihbarat, stratejik haberleşme ve ulaştırma gibi önemli kabiliyet eksikleri vardır. Türkiye’nin büyük ölçüde TSK’ya dayalı güç politikası uygulama yeteneğinin siyaseten kullanılması nedeni ile aşındırılmaktadır. İç politikaya ve rejim değişikliğine dönük siyasetin güç odaklı TSK’nın çok cepheli kullanılması başta ekonomik olmak üzere pek çok konuda kayba sebep olacaktır. Orduya siyasetin sokulmasının ve neticelerinin Balkanlar’da aleyhimize, Millî Mücadele-Kurtuluş Savaşı’nda ise lehimize sonuçlar ürettiğini iyi bilmek gerekmektedir.

İsrail’in, Lübnan’da Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiği çağrı cihazlarının ve telefonların patlatılması ile ortaya çıkan teknik gelişmelerden de ülkemizin yoksun olduğu ortaya çıkmıştır. Millî Güvenlik uzmanı Fikret Bayır, İsrail’in Lübnan’da uyguladığı sistemin, askeri literatürde “A merkezli Etki Odaklı Saldırı” olarak nitelendiğini; bunun içinde bir Coğrafi Küresel Sistem’e sahip olunması gerektiğini belirtmektedir. Bayır, altını çizerek şu uyarıda bulunmaktadır: “Türkiye hiç zaman kaybetmeden Millî Küresel Uydu Navigasyon Sistemini (GNSS) kurmalı, harp silah ve araçlarımızın “görev bilgisayarları” donanım/yazılım olarak millileştirilmelidir.”

Türkiye’nin güvenliği

Tehditlere de fırsatlara da açık olan Türk coğrafyasında var olmak ile yok olmak aynı mesafededir. Bunun temel nedeni, Türklerin küresel ve büyük güç merkezleri arasına sıkışması, onların politikalarının bazen hareket noktası bazen hedefi olmasıdır. Tarihte Türk devletlerinin yıkılmasının ortak özellikleri; dış tesirler nedeni ile egemenliğin kullanılamaması, devletin iyi yönetilememesi, ekonomik geri kalmışlık, coğrafya ve kültürün birleştirilmesindeki sıkıntılar olmuştur.

Türkler, ekonomileri ya da devletleri yıkıldığı zaman deyim yerindeyse dalından savrulmuş yaprak gibidir. Malumunuz dalından savrulmuş yaprağın yönünü de rüzgâr tayin edecektir. Ekonomik az gelişmişlik, ülke içindeki çeşitli gruplara ve fikirlere dışarıdan nüfuz etmeyi kolaylaştırmakta, ülke birliğini tehlikeye sokmaktadır.

Türkiye İçin Rakip & Düşman Ülkeler ve Örgütler

 

Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerini aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz;

-İç güvenlik; terör-terörizm (PKK, FETÖ, Radikal Sol ve İslamcı Terör Örgütleri), Batılı ülkelerin ülkemizin kurucu ilkelerden saparak ülkeyi dönüştürme kurguları vd.

-Dış güvenlik; ABD, Yunanistan, Ermenistan vd. – Sınır aşan tehdit; göç/sığınmacı politikası, kaçakçılık, uluslararası suç örgütleri vd. – Diğer tehditler; deprem, sel gibi doğal afetler ve çeşitli bulaşıcı/virüs hastalıklar.

Türkiye; politik, ekonomik, sosyal, ahlâkî, kültürel, etnik ve askerî boyutları içeren bir büyük krizden geçmektedir. Yaşanan bu büyük kriz, devleti ve işleyişini zaafa uğratmış ve toplumsal yapıyı sarsmış, milletleşmenin temellerini yıpratmıştır. Türkiye’nin içinde bulunduğu temel güvenlik sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz;

(1) Türkiye, büyük güç merkezleri arasında sıkıştırılmıştır. Bu durum ülke ve millet çıkarlarına uygun bağımsız politikaların uygulanamadığını göstermektedir.

(2) Türkiye’nin güvenlik parametreleri Türklük üzerinden değil inanç temelli şekillendirilmektedir. Bu durum güvenliğin niteliğini zayıflatmıştır. Ülke hızla kutuplaşmakta ve kimlik sorunu gittikçe büyümektedir.

(3) Türkiye, “değerli yalnızlık” olarak tanımlanan siyasi yönetimlerin ısrarlı yanlış kararları sonucu yalnızlaşmış, yanlış komşu ülke ve “sıfır 0” yaklaşımı ülkeyi siyasi ve ekonomik birliklere yöneltmiştir.

(4) Türkiye’nin, kurucu ve üniter devlet yapısı, Türk milletinin egemenliği önemli ölçüde işlevsiz hale getirilmiştir.

(5) Israrla bir yeni Anayasama yapım sürecine hız verilmiş, bu süreçte hem dış hem de iç yeni tehditler öne çıkartılmıştır.

Türkiye, dış tehditlerden daha çok içeriden yapılan müdahalelere karşı oldukça duyarlıdır. Üç tarafı denizle çevrili olmasına rağmen birden fazla cephede mücadele etme gereği Türkiye’yi tarih boyunca olduğu gibi gene iç hat konumuna düşürmektedir. Türkiye’nin güvenlik endişeleri her zaman dış politikasının önündedir ve daha bağımsız bir dış politika anlayışı ile birlikte askeri aktivizm kaçınılmaz hale gelmiştir. Bulunduğumuz coğrafya artık güç merkezlerinin arkasına saklanma seçeneğini bize bırakmamaktadır.

Ne/Neler yapılmalı?

Türkiye, modern tarihin önüne çıkardığı fırsatları iyi değerlendirdiği takdirde, hem bölgesel hem de küresel güçler liginde bir güç konumu elde etmesi mümkündür. Deniz Kıta Sahanlığımız ve Kara Sularımızda gerçekleştirilecek MEB ile denizden sağlanan ekonomik getiri ülkemizi bir Norveç seviyesine getirmese de bölgenin süper gücü yapacaktır.

Türkiye’nin millî güvenlik anlayışı ise; keskin ve kararlı değişikliklere ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, sadece Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılığına dayanan; savunmacı güvenlik anlayışını terk ederek milli dava ve çıkar odaklı Akıllı ve yumuşak Gücün tüm unsurlarını bir güç izdüşümü birleştirmiş yeni bir millî güvenlik kurgusuna ihtiyaç duymaktadır. Bu kurgunun temel parametreleri şunlar olmalıdır;

– Coğrafi olarak Avrasya odaklı “büyük güç” olma aktör rolü,

– Proaktif çevresel bağlantı politikaları; Barıştan İtibaren Angajman Konsepti dâhilinde kademeli ve kategorik güç uygulayabilecek bir askeri kavram çerçevesi ve kabiliyetleri geliştirilmelidir.

– İstihbarat sistemimizin güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde uzmanlaştırılması ve ilgili işlevleri sağlayacak şekilde yeni yapılar ilave edilmesi gereklidir.

– Askeri güç dışında kalan akıllı ve yumuşak güç unsurlarımızın dış politikada sonuç alacak şekilde kurgulanmalıdır (güvenlik ortamını şekillendirmek).

Kendi millî çıkar bakış açımızla ve Türkçe kavramlaştırdığımız dış politika ve güvenlik rollerini belirleyemediğimiz sürece, başta ABD-İngiltere, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere diğer büyük güç merkezlerinin kendi adına bölgemizde belirlediği rollerin ve savaşların bir parçası olmaya mahkûm olacağız. Bu durum ülkemizi tam bağımsızlıktan ve Türk milletinin egemenliğinin tamamen gasp edilmesinin önünü açacaktır. Bu nedenle, Türkiye güvenlik ve savunma alanında sadece Batıya yaslanmayan, proaktif ve millî çıkarlara dayanan yeni bir kültür ve güce dayanan aktivizm içinde üstünlüğü ele almalıdır.

Sonuç yerine

Türkiye’nin güvenlik politikaları rasyonel ve millî çıkarlara dayanmadığından, güvenlik hassasiyeti gittikçe içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Ülke güvenlik aygıtının zar zor yürüyen parçaları da işlevlerini yitirmektedir. Üniter-devlet yapımız oldukça yara almıştır. Türkiye’nin yaşamakta olduğu kimlik sorunu ile gerek devlet yapısı gerekse toplum içindeki dönüşüm devam ettiği ve iç cephenin de çözülmesi ile ülkemiz çok daha sancılı bir sürece evrilecektir. Türkiye’nin her şeyden çok gerçek demokrasiye, bağımsız adalete, çok sesliliğe ve liyakatli 

devlet adamlarına ihtiyacı vardır. Türkiye’deki birikmiş kronikleşmiş sorunların çözüme kavuşamaması her şeyden önce siyasidir.

Türkiye, siyasetten, toplumsal değerlere ve eğitime, her alanda kurucu ayarlarına ve Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı ve 1938’de her ne yarım kaldıysa devamına odaklanmalıdır. Çünkü Türkler; 1919’da başlayan antiemperyalist bir bağımsızlık mücadelesi vermiş ve zafer elde etmiş bunu da tüm dünyaya ilan etmiş binlerce yıllık köklü ordu-millet gelenekleri olan bir büyük millettir. Geçmişte yaşadığımız yedi düvele karşı verilen mücadele ve Türk varlığı ile devletimizin kuruluş felsefesi yeni bir milli güvenlik stratejilerinin kaçınılmaz olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Ancak bilinmelidir ve unutulmamalıdır ki: yeni bir milli güvenlik stratejisi elbette ki milli çıkarlar temelinde uygulanır ve milliyetçi strateji ile savunulur. Dolayısı ile antiemperyalist olmayan politikalar, her ne kadar ülke çıkarlarına uygun görünse dahi devamlılığı ve etkinliği kalıcı olamayacaktır.

 [1] World Bank Group, https://www.worldbank.org/tr/country/turkey/overview#:~:text=IMF’e%20g%C3%B6re%20T%C3%BCrkiye%202023,%C3%B6nem%20kazanan%20bir%20don%C3%B6r%20%C3%BClkedir , 2023 raporu.

[2] Aslıhan Nakiboğlu, Ekonomik Güvenlik: İktisadi Göstergelerle Türkiye’nin Değerlendirilmesi, https://tasam.org/tr-TR/Icerik/72584/ekonomik_guvenlik_iktisadi_gostergelerle_turkiyenin_degerlendirilmesi , 10 Mayıs 2024.

[3]Merve Aksoy Ercümen, Dünyanın Enerji Görünümü, https://insamer.com/tr/dunyanin-enerji-gorunumu_388.html , 27 Ekim 2019.

[4] Hazine ve Maliye Bakanlığı, https://www.hmb.gov.tr/duyuru/31-mart-2024-tarihi-itibariyla-turkiye-brut-ve-net-dis-borc-stoku , 28 Haziran 2024.

 [1] Kalaycı, Ömer, Türkiye’yi bekleyen üç büyük güvenlik tehdidi, https://www.sirenhaber.com/turkiyeyi-bekleyen-uc-buyuk-guvenlik-tehdidi

[2] TÜİK,  https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dunya-Nufus-Gunu-2024-53680#:~:text=T%C3%BCrkiye%2C%2085%20milyon%20372%20bin,1%2C1’ini%20olu%C5%9Fturdu , 9 Temmuz 2024.

Türkiye’ye Yönelik Dış / İç Güvenlik Tehditleri

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!