Toplumumuzda cinsiyet eşitsizliği, hâlâ birçok alanda derin izler bırakan bir sorundur. Eğitimden iş piyasasına, siyasetten Covid-19 Pandemi dönemine ve günümüze kadar, kadınlar genellikle erkeklere göre dezavantajlı konumda bulunmaktadır.
Eğitim seviyesi arttıkça kadınların işgücüne katılımında bir düşüş yaşanması endişe vericidir. İş piyasasında da durum pek iç açıcı değildir. Kadınlar, genellikle daha düşük ücretlerle çalışmakta ve daha üst bir pozisyona yükseltilmesi imkânları daha sınırlıdır. Ayrıca, bazı sektörlerde kadın işçilere yönelik ayrımcılık ve cinsel taciz gibi sorunlar da ne yazık ki yaygındır.
Siyasette ise, kadınların temsil edilme oranı oldukça düşüktür. Siyasi partilerin, kadın yönetici, vekil ya da yerel yönetimlerdeki kotası da oldukça düşüktür. Bu da kadınların sesinin karar alma süreçlerinde yeterince duyulmadığı anlamına gelmektedir. Covid-19 Pandemi döneminde evde kalan kadınlar, artan ev işi ve bakım sorumluluklarıyla başa çıkmak zorunda kalmıştır. Ne yazık ki, bu dönemde ev içi şiddet vakalarında da ciddi bir artış yaşanmıştır. Bu da kadınların pandemi sürecinde daha fazla risk altında olduğunu gösteren bir başka veridir.
Ancak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu sorunlara dikkat çekmek ve kadın haklarını vurgulamak için önemli bir fırsattır. Bu özel gün, kadınların toplumdaki rollerini güçlendirmek ve eşitlik için mücadele etmek için bir platform yaratmaktadır. Yanı sıra, kadın haklarına odaklanan etkinlikler ve kampanyalar, toplumsal bilinci artırmada önemli bir rol oynar. Örneğin, kadınların siyasi katılımını artırmaya yönelik programlar veya eğitim fırsatlarını geliştiren projeler, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle desteklenir ve tanıtılır.
Cinsiyet eşitliği konusunda atılması gereken adımların farkında olmak ve toplumsal bilinci artırmak için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kritik bir öneme sahiptir. Bu özel gün, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelede bir dönüm noktası olabilir ve kadınların güçlenmesi için bir başlangıç noktası olabilir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, yıllardır kadınların hak mücadelesinin bir sembolü olarak görülmüştür. Ancak son yıllarda, bu özel gün giderek şirketler ve ana akım medya tarafından yüzeysel bir şekilde pazarlanmaya başlanmıştır. Gözler önüne serilen bu durum, Kadınlar Günü’nün gerçek amacını ve anlamını gölgelemektedir.
Birçok şirket, 8 Mart’ı sadece bir ticari fırsat olarak görmekte ve kadınları alışverişe teşvik etmek için özel indirimler veya kampanyalar sunmaktadır. Kozmetik markaları, giyim mağazaları, çevrimiçi alışveriş siteleri, “Kadınlar Günü İndirimi” gibi kampanyalar düzenleyerek, kadınları ürünlerini satın almaya yönlendirmektedir. Bu, kadınların mücadelesini desteklemek yerine, tüketim alışkanlıklarını körüklemektedir.
Ana akım medya da benzer bir şekilde Kadınlar Günü’nü kutlamaktadır. Televizyon programları, dergiler ve sosyal medya platformları, genellikle kadınları güzellik, moda ve alışveriş üzerine odaklanarak bu özel günü kutlamaktadır. Bu yaklaşım, kadınların gerçek sorunlarına ve eşitlik mücadelesine yeterince değinmeyip, reklam ve satış stratejilerine hizmet etmektedir.
Ticari yaklaşımlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün asıl amacını ve anlamını gölgelemektedir. Bu özel gün, kadınların haklarını savunma ve eşitlik için mücadele etme günü olmaktan çıkmış, ticari bir etkinliğe dönüşmüştür. Bu nedenle, toplum olarak bu ticarileşmeyi fark etmeli ve gerçek kadın hakları mücadelesini desteklemeye devam etmeliyiz.
Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, ticari çıkarlardan bağımsız olarak her zaman önemlidir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü ve Kadının Türk toplumundaki yerini temsil edecek Türk kadını profili ise ne yazık ki gün geçtikçe azalmaktadır. Kadın hakları ya da kadına özel günlerin anılması, kutlanması konusu, özel günün gerek ana akım medya tarafından gerekse ticarileşmesinin ötesinde bir de ayrılıkçı/bölücü örgüt mensupları tarafından yıllardır ele alınması ise olayın vahametini göstermektedir.
4 Mart 2024’te, İstanbul Kadıköy’de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüyüşü düzenlenmiş, yürüyüşe katılan kadınların ellerinde örgütü temsilen eli silahlı kadın teröristlerin resimleri, TSK tarafından öldürülen ancak örgüt tarafından sözde “şehit” olarak andıkları kadın teröristlerin resimleri vardı. Yürüyüşü organize edenlerin kimler olduğu açıkça belli oluyordu.
Oysa Cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanmış ve bu uğurda yaşamış bir Sabiha Gökçen, bir Afet İnan; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün iki temel ilkesi ve bana göre Türk gençliğine bıraktığı iki temel felsefe; “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” ile “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” mirasına sahip çıkmış ve bunu hayatına nakşetmiş Türk Kadının resimleri olmalıydı. Paneller düzenlenmeli, konuşmalar gerçekleştirilmeli, müzik ve folklor etkinlikleri gerçekleştirilmeli; Türk toplumunda kadının yeri ve konumu rakamlarla ifade edilmeliydi. Sözlerimi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk Kadınına seslendiği o veciz sözle noktalamak isterim: “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”