Bir hayat mücadelesi düşünün…
Daha sen doğmadan, bundan 102 yıl önce başlamış. Ataların, kendi öz topraklarından koparılmış, sürgün edilmiş; savaşın gölgesi düşmüş, yokluk her kapıyı zorlamış. Ama bir millet vardı ki, bütün bu karanlığı omuzlayıp ayağa kalkmayı bildi: Türk milleti.
Bugün toplumsal hafızamızı taze tutmak zorundayız. Çünkü bu ülkenin kaderi; yoklukla, savaşla, sürgünle sınanmış bir milletin kaderidir. Tarih bize bir şey öğrettiyse, o da şudur:
Bu coğrafyada hiçbir kazanım kendiliğinden gelmez.
On bin yılı aşan bir kültürün, bin yılın devlet aklının ve yüz yıl önce Cumhuriyet’le yeniden kurulan iradenin mirasçılarıyız. Fakat bugün toplum olarak yaşadığımız tartışmalar, bölünmeler, ekonomik sıkıntılar ve adalete dair kaygılar; bize geçmişin dayanışma ruhunu hatırlatıyor.
Çünkü bu ülke, kendi iç kavgasıyla değil, birliğiyle ayakta kaldı.
Çünkü bu millet, en zor zamanda bile kaderine yön verecek cesareti gösterdi.
Siyasi iklim ne kadar sertleşirse sertleşsin, toplumun yükü ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın; unutmamamız gereken bir gerçek var:
Mücadele sadece cephede verilmez.
Bazen bir sandık başında, bazen bir meydanda, bazen de ekmek kuyruğunda verilir.
Adalet arayışında verilir, geçim mücadelesinde verilir, çocukların geleceği için verilir.
Bugünün Türkiye’si, dünün yaralarıyla yoğrulmuş bir ülke.
Ama aynı zamanda geleceğine yön verme gücünü hâlâ içinde taşıyan bir ülke.
Eğer atalarımız yokluğa, yoksulluğa, sürgüne rağmen direnebildiyse; biz de bugün hak, hukuk, adalet ve eşitlik taleplerimizi daha gür bir sesle dile getirebiliriz. Çünkü bu toprakların gerçek sahipleri, boyun eğmeyenlerdir.
Tarihin yükünü omuzlarımızda taşıyoruz, evet.
Ama geleceğin sorumluluğu da aynı omuzlarda.
Ve bu millet, gerektiğinde tarih yazmayı çok iyi bilir.
Gülper YİLMAZ
Sevgi ile kalın











