Tarihler değişse de aklın itibarı hep sabittir. Savaşan, fetheden, yöneten nice komutan gelip geçmiştir ama tarih, bilge aklın arkasındaki kudreti asla unutmaz. Orhun Yazıtlarına kazınan kelimeler, yalnızca bir dönemin kroniği değil; devlet kurma sanatının ve stratejik aklın zamansız bir çağrısıdır. Tonyukuk’un taşlara kazıdığı cümleler bugün hâlâ okunduğuna göre, bize düşen görev yalnızca onu anmak değil, onu anlamaktır. Zira bugün Türk Dünyası’nın en büyük eksiği, demir kılıçtan önce keskin zekâya ve derin stratejiye duyduğu açlıktır.
Yeryüzünde yeniden Türk sesinin yankılandığı bir çağın içindeyiz. Türk Devletleri Teşkilatı, coğrafyalar arasında köprüler kurmaya çalışıyor; enerji hatları, savunma iş birlikleri ve kültürel etkileşimle yeni bir birlik duygusu inşa edilmek isteniyor. Ancak bu yeni uyanışın sessiz ve derin bir tehlikesi var: yüzeyde birleşen ama zihinde dağınık kalan bir yapı, geçici bir rüzgâr olmaktan öteye gidemez. İşte bu noktada Tonyukuk’un temsil ettiği stratejik akıl yeniden hatırlanmalı; hatta modern çağın Tonyukuk’ları, çağdaş devlet aklının taşıyıcıları olarak sahneye çıkmalıdır.
Tonyukuk, bir düşünür değil, bir uygulayıcıydı. Salt fikir üretmedi; o fikirleri devlet politikasına dönüştürdü. Göktürkler dağılırken bir araya getirdi, teslimiyet çökerken direniş yazdı. Bugün onun yolundan gitmek, yalnızca tarihî bir saygı duruşu değildir. Bilakis, bir zorunluluğun adıdır. Çünkü çağımızda meydan artık sadece toprak için değil; bilgi, strateji ve vizyon için kuruluyor. Bu yeni meydanda, düşünmeyen devletler yutuluyor; düşünen ama geç kalanlar çevreleniyor. Erken düşünenler ise yön veriyor. Türk Dünyası’nın bu denklemdeki yeri ise hâlâ tam anlamıyla tayin edilmiş değil.
Birbirine coğrafî olarak yakın ama zihinsel olarak uzak Türk devletleri, ortak tarihe ve dile sahip olmalarına rağmen birbirlerini yeterince tanımıyor. Kimi Çin’in ekonomik rüzgârına kapılmışken, kimi Rusya’nın jeopolitik gölgesinde ilerliyor. Kimi ise Batı’nın demokrasi vaadine fazla güvenmiş durumda. Bu parçalanmışlık yalnızca siyasi düzeyde değil; stratejik vizyon ve güvenlik algısında da kendini gösteriyor. TDT’nin her toplantısı sonrası yayımlanan bildirgelerde “kardeşlik” vurgusu yapılırken, aynı anda Çin’in Orta Asya’daki etki alanı genişliyor, Rusya enerji hatlarıyla bağımlılığı artırıyor, Batı ise bu coğrafyayı yalnızca geçici çıkarların durağı olarak görüyor. Türk aklı ise hâlâ “bir gün” birleşecek bir ütopyanın içinde zaman kaybediyor.
Tonyukuk olmak, bugünün dünyasında tarihi ezberlemenin ötesine geçmeyi, tarihi araçsallaştırarak çağın sorunlarını çözmeyi gerektirir. Yani bugün Tonyukuk olmayı iddia eden biri, yalnızca Göktürkçe metin okuyabilen değil; aynı zamanda Çin’in “Belt and Road” projesini analiz edebilen, Rusya’nın Wagner sonrası Afrika stratejisini kavrayabilen, Batı’daki yapay zekâ düzenlemelerinin Türk devletlerini nasıl etkileyeceğini önceden görebilen kişi olmalıdır. Stratejik akıl, artık yalnızca savaş alanında değil; veri akışında, enerji diplomasisinde, sosyal medyanın algoritmalarında, kamuoyunun yönetiminde ve hatta kültürel kodların yeniden inşasında aranmalıdır.
Peki neden bir Tonyukuk’a ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü coğrafyamız kalabalık ama sistematik akıl bakımından yalnız. Devlet kurumları gelenek taşısa da vizyon taşıyamıyor. Liderler güçlü ama danışma mekanizmaları zayıf. Dış politika hamleleri çoğu zaman duygusal reflekslerle biçimleniyor. Bir Orta Asya Türk Cumhuriyeti’nin Çin’le yaptığı anlaşma başka bir Türk devletiyle çelişiyor. Bu dağınıklığın temelinde strateji yokluğu kadar, akıl yoksunluğu yatıyor. Ve unutulmamalı ki akıl, yalnızca bireysel değil, kurumsal bir sermayedir.
Bugün eğer Tonyukuk yaşasaydı, muhtemelen bir strateji kurumu kurar; Türk Dünyası için bütünleşmiş dış politika simülasyonları üretir, savunma sanayi iş birliklerini teknik verilerle destekler, diaspora politikalarıyla kimlik inşasına öncülük ederdi. Çünkü bir medeniyetin yükselişi yalnızca toprakla değil; akılla, hafızayla, önseziyle ve geleceği planlama becerisiyle mümkündür. Türk Dünyası eğer kendine bir gelecek kurmak istiyorsa, bugünden yüz yıl sonrasının haritasını çizecek akıllara yatırım yapmalıdır.
Tonyukuk’un bir diğer özelliği, zamanın ruhunu okuyabilmesiydi. Kendi çağının şartlarına göre değil; geleceğin ihtiyaçlarına göre kararlar alıyordu. Bugün de Türk Dünyası’nın en büyük ihtiyacı bu: kendi geleceğini tarif edebilen stratejik bir irade. Azerbaycan’ın Karabağ zaferi sonrası oluşan yeni jeopolitik atmosfer, sadece bir askerî başarı değil; aynı zamanda stratejik planlamanın ürünüydü. Fakat bu kazanım, sadece Azerbaycan’ı ilgilendiren bir mesele değil. Türk Dünyası bu başarının anlamını kolektif hafızasında ne kadar işleyebildi? Bu zaferin ardından bölgesel savunma sanayi iş birlikleri ne kadar artırıldı? Diplomatik etkiler nasıl birleştirildi? İşte bu soruların cevabı, stratejik aklın kolektif düzeyde ne kadar üretilebildiğiyle doğrudan ilişkilidir.
Stratejik akıl, sadece düşmanı tanımak değil; dostu da tanımaktır. Türk Dünyası’nın ortak düşmanları değil, ortak vizyonları olmalıdır. Geleceği korkularla değil, hedeflerle inşa eden milletler ayakta kalır. Tonyukuk’un başarısı sadece kılıçla değil, öngörüyle ilgilidir. Dönemin tehditlerini analiz etmiş, kiminle ne zaman savaşacağını, ne zaman geri çekileceğini, ne zaman diplomasi uygulayacağını bilmiştir. Bugün Türk devletlerinin dış politikada en çok ihtiyaç duyduğu şey de budur: Zamanı doğru okumak, hamleyi erken yapmak ve kaynağı israf etmeden sonuca gitmek.
Burada elbette liderliğin ve siyasi iradenin rolü büyüktür. Ancak hiçbir lider, etrafında güçlü bir akıl merkezi olmadan uzun vadeli strateji geliştiremez. Bu nedenle çağımızın Tonyukuk’ları yalnızca devlet adamı değil; akademisyen, stratejist, diplomat, mühendis, iletişimci ve kültür adamı da olmalıdır. Devlet aklı yalnızca karar mekanizmalarında değil, üniversitelerde, düşünce kuruluşlarında, teknoloji merkezlerinde ve diaspora ağlarında da şekillenmelidir. Tonyukuk’un çağdaşı olmak için sadece bilgiye değil, aynı zamanda vizyona, sabra ve örgütlü bir zihne sahip olmak gerekir.
Bugün artık Orhun Vadisi yok; ama akılların şekillendiği dijital vadiler var. Yazıtlar taşlara değil, satırlara, ekranlara ve platformlara kazınıyor. Bu yeni düzlemde stratejik akıl yalnızca yazmakla değil, yönlendirmekle ölçülüyor. Eğer biz bu dijital çağda “Türk aklını” yeniden inşa etmek istiyorsak, sadece geçmişle övünmemeli, geleceği kuracak isimleri öne çıkarmalıyız. Stratejik akıl, sadece kriz anlarında değil; istikrar anlarında da inşa edilir. Bu nedenle Türk Dünyası, kendi içinden yeni Tonyukuk’lar çıkaracak bir eğitim reformunu, düşünce seferberliğini ve entelektüel seferberliği acilen başlatmalıdır.
Tonyukuk, kendi çağını tanıyan bir bilgiydi. Bugün biz çağımızı ne kadar tanıyoruz? Çin’in kredileriyle inşa edilen şehirleri, Batı’nın enjekte ettiği kültürel kodları, Rusya’nın jeopolitik şantajlarını, İran’ın nüfuz arayışlarını, dijital hegemonya kurma çabalarını ne kadar derinlemesine okuyabiliyoruz? Daha da önemlisi, Türk gençliğini bu konularda ne kadar hazırlıyoruz?
Sonuç olarak; modern zamanlarda Tonyukuk olmak, yalnızca bir tarihî şahsiyetin izini sürmek değil, stratejik düşünmenin ve yön gösterici aklın günümüzdeki hâline bürünmektir. Türk Dünyası, eğer gerçekten birlikten bahsediyorsa; bu birliği yalnızca duyguda değil, vizyonda ve stratejide de kurmalıdır. Geleceğin Tonyukuk’ları, yalnızca taşlara değil; zamanın zihnine kazınacak cümleler kurmalı, çağın sorunlarına çağın diliyle ama Türk aklıyla çözümler üretmelidir. Çünkü bir milletin kaderi, çoğu zaman kılıcın değil; kalemin, kelimenin ve aklın yön verdiği yoldan geçer.




Keyifle okudum, yüreğinize sağlık hocam.