Türk’ün devletinde, Türk’ün bayrağının altında, Türk askerini katleden bir köpeğin yüzü meydanlarda taşınıyor, kimse hesap sormuyor!
Bu sessizlik onurlu bir milletin değil, korkak bir düzenin sessizliğidir.
Bu milletin tahammülünü sınamayın!
Türk’ün sabrı öyle büyüktür ki, onu ancak Tanrı ölçebilir, ama bir taşarsa önünde ne dağ kalır ne duvar.
Meclis kürsüsünde birileri çıkıp Türkçe’nin yanında başka dillerle naralar atıyor.
Bu milletin kutsalı olan Türkçe’ye ihanet ediliyor, sanki bu ülke bir pazar yeriymiş gibi.
Unutmayın, Türkçe bu devletin ruhudur.
Ruhunu kaybeden milletin bedeni kalmaz!
> “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini, töreni kim bozabilir Türk Oğlu Türk!” — Bilge Kağan
Ama işte, o töreyi bozanlar aramızda!
Bir zamanlar vatan için ölmeye yemin edenler, bugün ihanete göz yumuyor.
Korkaklar!
Koltuk uğruna susanlar, milletin geleceğini satanlardır.
Türk milleti onların korkusuna değil, kendi öfkesine inanır artık.
Bizim sabrımızı “hoşgörü” sananlara sesleniyorum:
Türk’ün sabrı suskunluk değildir, fırtına öncesi sessizliktir!
Bir gün gelir, bu milletin öfkesi dağları yerle bir eder, ihaneti tarihten siler!
Türk, bin yıldır diz çöktürülmeye çalışıldı, ama her defasında ayağa kalktı.
Bu defa da kalkacak!
Ama kalktığında kimseye merhamet etmeyecek.
Çünkü bu sefer mesele sadece toprak değil, kimliğimizin varlığıdır!
Unutulmasın:
Türk milletinin töresine, diline, devletine dokunanın adı artık “rakip” değil, düşmandır!
Ve düşmanla diyalog kurulmaz, düşman ezilir!
Türk’ün tahammülü bitmiştir.
Tarih bir kez daha yazılacaksa, o tarihi yine Türk yazacaktır — kanıyla, onuruyla, hür iradesiyle!
“Börü uykuda değil, pusudadır.”








