Paris İklim Antlaşması… Batı’nın yeni sömürgecilik aracı… Kimlerin çekildiğine, kimlerin umursamadığına, kimlerin köle gibi boyun eğdiğine baktığınızda, dünyanın yeni düzeninde kimlerin efendi, kimlerin hizmetçi olduğunu görürsünüz.
Dünyayı en çok kirletenler listesinde zirvede kim var? ABD, Çin, Hindistan, Rusya ve Avrupa ülkeleri! Ama ilginçtir ki bunların hiçbiri Paris Antlaşması’na tam anlamıyla uyma niyetinde değil. ABD ve Rusya çoktan çekildi. Çin ve Hindistan umursamıyor bile. Avrupa ise kendine kıyak geçip bolca karbon salmaya devam ediyor. Peki kim koşar adım bu düzenin kölesi olmaya gidiyor? Türkiye!
Sıralamada 13. olan, toplam kirliliğe katkısı yalnızca %1.2 olan Türkiye, nedense en fazla fedakârlık yapan ülke oluyor. Sanayiye pranga, tarıma yasaklar, enerjiye sınır… Kendi doğalgazını çıkarmasın, kömür yakmasın, sanayi gelişmesin ama rüzgâr gülleriyle idare etsin! Hani şu Avrupa’nın söküp Türkiye’ye gönderdiği ikinci el rüzgâr türbinleriyle…
Bu durumun “çevre hassasiyeti” ile açıklanması mümkün mü? Elbette hayır. Mesele çevre değil, mesele Türkiye’nin sanayileşmesini, kalkınmasını, bağımsız enerji kaynaklarını kullanmasını engellemek. Çünkü Batı’nın gözünde Türkiye bağımsız olamaz, sanayileşemez, kendi teknolojisini geliştiremez!
Türkiye’yi iklim köleliğine sürükleyenler, “yeşil kalkınma” adı altında ekonomik bir boyunduruk takıyorlar. Çevreyi kirletme sıralamasında başaltı bir oyuncu bile değilken, neden en ağır yaptırımları biz kabul ediyoruz? Neden küresel sermaye ne derse yapıyoruz?
Çin’i, ABD’yi, Avrupa’yı bırakın; bize bakın! Bize iklim fonları, karbon vergileri, yeşil yatırım zorunlulukları dayatılırken, dünyanın gerçek kirlilik kaynağı olanlar keyif çatıyor. Türkiye’yi bir deney laboratuvarına, bir kobaya çeviriyorlar.
Bütün bunlar bir tesadüf mü? Türkiye’nin kendi enerjisini, kendi sanayisini, kendi üretimini geliştirmesine karşı çıkanlar, iklim bahanesiyle Türk sanayisini bitirme planını adım adım uyguluyorlar. Bu bir çevre mücadelesi değil, bu bir iktisadi savaş!
Ya uyanacağız ve bağımsızlık yolunda yürüyeceğiz ya da bu sözde çevreci prangalarla Batı’nın modern köleleri olacağız.
Seçim bizim!
