Giriş
Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu en temel sorunlardan biri, siyaset kurumunun toplumsal ihtiyaçları karşılamaktan giderek uzaklaşmasıdır. Siyasi alan, halkın sorunlarını çözme mekanizması olmaktan çok, partiler arası rekabetin ve kişisel iktidar mücadelelerinin sahnesine dönüşmüştür. Bu nedenle, toplumun gerçek gündemleri çoğu zaman görünmez hâle gelmekte; ekonomi, güvenlik, eğitim, adalet ve dış politika gibi alanlarda yaşanan krizler günübirlik politik söylemlerle geçiştirilmektedir. Milletin iradesi yalnızca seçim dönemlerinde hatırlanmakta, geri kalan süreçte istatistiklere indirgenmiş bir “oy” olarak kalmaktadır.
Bugün ise bu temsil krizine ek olarak, Türk milletinin kurucu unsur ve üst kimlik olmasına rağmen siyasette, toplumda ve gündelik hayatta ikinci hatta üçüncü plana itildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Etnik gruplar üzerinden dizayn edilen politikalar, milyonları bulan mülteci nüfusunun kalıcı hâle getirilmesi, Türk milletini kendi yurdunda ikincilleştiren bir düzen doğurmaktadır. Böyle bir ortamda, yalnızca siyasi temsilde değil, kimlik, kültür ve varlık düzeyinde de tarihsel bir kriz yaşanmaktadır.
1. Demokratik Temsil Krizi
Demokrasinin temel işlevi, toplumsal talepleri karar alma mekanizmalarına taşımaktır. Ancak Türkiye’de bu işlev büyük ölçüde zayıflamıştır. Siyasi partiler, halkın ihtiyaçlarını öncelemek yerine kendi iç dengeleri, iktidar hesapları ve çıkar gruplarıyla kurdukları ilişkiler üzerinden konum almaktadır. Bunun sonucu olarak geniş halk kesimleri temsil edilmediğini, dikkate alınmadığını ve yalnız bırakıldığını hissetmektedir.
Bugün yapılan araştırmalar, yurttaşların büyük bir kısmının “siyasi partilerin ülke sorunlarını çözme kapasitesine güvenmediğini” göstermektedir. Halk, temsil edildiğine inanmamakta; fakat mevcut sistem içinde alternatif bir yol da görememektedir. Bu durum, yeni bir kurumsal arayışın gerekliliğini kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır.
2. Türk Milletinin Aleyhine İşleyen Siyaset
Türkiye’de son yıllarda siyaset giderek etnik kimlikler üzerinden şekillendirilmektedir. Türk milletinin birleştirici ve kurucu rolü gölgelenmekte, farklı etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden siyaset üretmek neredeyse normalleştirilmektedir. Bu tablo, toplumun bütünlüğünü zedelemekte ve Türk kimliğini sıradanlaştırmaktadır.
Bununla birlikte milyonlarca mülteci ve sığınmacının Türkiye’ye yerleştirilmesi, yalnızca bir göç politikası değil, aynı zamanda bir demografik mühendislik aracı hâline gelmiştir. Türk milletinin geleceğini doğrudan tehdit eden bu gelişme, siyaset kurumunda çoğu zaman ya görmezden gelinmekte ya da günübirlik tartışmalarla örtbas edilmektedir. Oysa bu mesele, Türk milletinin nüfus yapısını, sosyal dengelerini ve güvenliğini ilgilendiren bir beka sorunudur.
3. Türk Milletinin Kendi Vatanında İkinci Plana Atılması
Kurucu unsur olan Türk milleti, bugün eğitimden kültüre, ekonomiden siyasete kadar birçok alanda ikinci plana itilmiş durumdadır. Eğitim sisteminde Türk tarihinin ve kültürünün geri plana düşürülmesi, medyada Türk kimliğinin küçümsenmesi, toplumda giderek yayılan “Türk kimliğini görünmez kılma” eğilimi, milletin kendi yurdunda yabancılaşmasına yol açmaktadır.
Hayatın birçok alanında Türk milletine 2. hatta 3. sınıf muamelesi yapılması, toplumsal dokunun en derin katmanlarında hissedilen bir yara hâline gelmiştir. Bu tablo, yalnızca bir temsil sorunu değil; varlık ve kimlik krizidir.
4. Değerlerimize Yönelik Sistematik Saldırı
Türk milletinin ahlaki yapısı, aile düzeni, töresi ve kültürel değerleri uzun süredir sistematik bir şekilde hedef alınmaktadır. Küresel kültürel akımlar, medya araçları ve eğitimdeki yönelimler, Türk gençliğini köklerinden koparmakta; yozlaşma ve kimlik kaybını hızlandırmaktadır.
Töreye, aileye ve milli ahlaka yönelik saldırılar yalnızca kültürel bir mesele değil, aynı zamanda bir güvenlik meselesidir. Çünkü kimliğini ve değerlerini kaybeden bir millet, bağımsızlığını da kaybetmeye mahkûmdur. Bugün gençlerimizin uyuşturucu, yoz medya içerikleri, sanal bağımlılıklar ve kimliksizleştirme politikalarıyla kuşatılması, geleceğimizi tehdit eden en ciddi sorunlardan biridir.
5. Ekonomi ve Üretim Krizi
Türk milletinin karşı karşıya bulunduğu sorunlar yalnızca kimlik ve kültürle sınırlı değildir. Ekonomik bağımlılık ve üretim zafiyeti de aynı derecede tehlikelidir. Tarımın çökertilmesi, sanayinin geriletilmesi, teknolojide dışa bağımlılığın artması, Türk milletini kendi emeğiyle var olamaz hâle getirmektedir.
Bugün Anadolu’nun birçok köyünde üretici maliyetler karşısında çaresiz kalmakta; sanayici ithalata bağımlı üretim yapmak zorunda bırakılmakta; gençler ise bilim ve teknoloji alanlarında yurt dışına göç etmektedir. Millet açlık ve yoksullukla iradesiz bırakıldığında, en güçlü değerlerini dahi savunamaz hâle gelir. İşte bu yüzden, ekonomik kalkınmayı ve üretimi merkeze almayan hiçbir siyasal proje, Türk milletine hizmet edemez.
6. Neden Bir Komisyon?
Tüm bu tablo, “Neden bir komisyona ihtiyaç vardır?” sorusuna doğrudan yanıt vermektedir. Çünkü:
- Mevcut siyasal düzen milletin iradesini yansıtmıyor. Türk milleti, seçimden seçime hatırlanan bir istatistiğe indirgenmiş durumdadır.
- Toplumun ortak değerleri istismar ediliyor. Atatürk, milliyetçilik ve demokrasi, inanç gibi kavramlar çıkar odaklarının kalkanı hâline getirilmiştir.
- Kimlik krizi yaşanıyor. Türk milleti, kurucu unsur olmasına rağmen hayatın her alanında ikinci plana itilmektedir.
- Demografik tehdit büyüyor. Mülteci politikaları, terör örgütleriyle kurulan pazarlık masaları Türk milletinin geleceğini tehlikeye sokmaktadır.
- Değerlerimiz hedef alınmaktadır. Aile, töre, ahlak ve kültürel yapımız sistemli şekilde yıpratılmaktadır.
- Ekonomi ve üretim krizi derinleşmektedir. Milletin bağımsızlığı, üretim gücünü kaybetmesiyle zayıflamaktadır.
İşte tam da bu nedenle, kalıcı ve disiplinli bir kurumsal yapıya, yani Milli Birlik Komisyonu’na ihtiyaç vardır.
7. Komisyonun İşlevleri
Bu komisyon yalnızca bir tartışma zemini değil, somut işlevleri olan bir yapı olacaktır:
- Araştırma ve Raporlama: Halkın yaşadığı sorunları sahadan toplayarak akademik raporlar hâline getirmek.
- Temsil ve Katılım: Anadolu’nun her köşesinden farklı kesimleri sürece dâhil etmek.
- Çözüm Önerileri: Tarım, sanayi, eğitim, kültür ve güvenlik alanlarında uygulanabilir politikalar geliştirmek.
- Kamuoyu Bilgilendirme: Toplumun sorunlarını şeffaf biçimde gündeme taşımak.
8. Tarihsel Sorumluluk ve Gelecek Nesillere Mesaj
Böylesi bir komisyon, yalnızca bugünün sorunlarına cevap üretmeyecek, aynı zamanda geleceğe bırakılacak bir miras olacaktır. Atatürk’ün ilkesine uygun biçimde, milletin kendi iradesini kurumsallaştırdığı bir örnek, gelecek nesillere şu mesajı verecektir:
“Türk milleti, temsil edilmediği anlarda dahi kendi iradesini ortaya koyacak mekanizmaları yaratabilmiştir.”
Bu yönüyle Milli Birlik Komisyonu, Kuvâ-yi Milliye’nin modern çağdaki izdüşümü olacaktır.
Sonuç
Türkiye bugün yalnızca ekonomik veya siyasi bir kriz değil, aynı zamanda bir kimlik, temsil ve irade krizi yaşamaktadır. Türk milletinin kurucu unsur olmasına rağmen kendi yurdunda ikinci plana itilmesi, mülteci politikalarıyla demografisinin tehdit edilmesi, ahlaki ve kültürel değerlerinin yıpratılması, ekonomik bağımsızlığının zayıflatılması, oluşturulan suni algı operasyonları ile milletin gerçek gündemden uzak tutulması artık ertelenemez bir gerçekliktir.
Unutulmamalıdır ki, algıyı yönetemiyorsan, algıyla yönetilen sıradan biri olursun.
İşte bu nedenle, biz bu komisyonu kurmak zorundayız. Hem sahada hem masada hem hayatın her alanında. Gerek iktidar gerek muhalefet gerekse kontrollü algı ile savaşmalıyız. Çünkü başka hiçbir mekanizma, Türk milletinin iradesini doğrudan ve bütüncül bir şekilde yansıtamamaktadır.
Milli Birlik Komisyonu, halkın sesini kurumsal bir iradeye dönüştürecek; Anadolu’nun dört bir yanındaki sorunları ortak bir vicdanda buluşturacak; Türk milletinin geleceğe güvenle bakabilmesi için güçlü bir dayanak olacaktır.
Kısacası: Bu komisyon, Türk milletinin kendi kaderini yeniden eline almasının adıdır.










