Bir süredir kafamı kurcalayan, içimde huzursuzluk yaratan ama “Her şey bu kadar ayan beyan ortadayken konuşmanın ne manası var?” diyerek sustuğum bir gelişmeyi artık yazmak istiyorum. Birçok insan bu meseleye kafa yoruyor; cılız sesler yükseliyor olsa da, devletin yönetim mekanizmasının başındakiler bu meseleyi görmezden gelmekte ısrarcı. Belki bazıları için diplomatik bir detay gibi görünüyor olabilir ama vatansever her Türk için bu çok daha derin bir meseledir.
Amerika Birleşik Devletleri, Thomas Joseph Barrack Jr.’ı hem Türkiye’nin Ankara Büyükelçisi hem de Suriye Özel Temsilcisi olarak atadı. Aynı kişi hem Türkiye’de resmi temsilci, hem de Suriye’de Kürt gruplarla, yeni Suriye rejimiyle ve ABD’nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) planlarını koordine eden bir figür olarak karşımıza çıkıyor.
Ama asıl mesele şu:
Bu adamın Ortadoğu’daki rolüne diplomatik ve olağan bakmak için ya gerçekten BOP’a hizmet eden biri olmalısın ya da tam anlamıyla bir cahil.
Ben bu tabloya sadece “Amerika yaptı, biz uyguladık” şeklinde bakamıyorum.
Çünkü Barrack gibi bir ismin Türkiye’ye gelmesine ve bölgede bu kadar geniş yetkilerle dolaşmasına sadece Washington değil, Ankara da onay verdi. Daha doğrusu, Erdoğan verdi. Özellikle tarihler burada çok önemli detaylar içeriyor.
Kendi ağzıyla GOKAP’ın (Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) eş genel başkanlarından biri olduğunu belirten ve göreve geldiğinden bu yana bu projeye büyük hizmetler vermiş olan Erdoğan, elbette bu adamın güven mektubunu alırken yalnızca diplomatik bir protokolü uygulamadı; aynı zamanda bu kişinin yürüttüğü Amerikan projesine zımnen onay vermiş oldu. Hatta son zamanlarda Türk milletinin aleyhine geliştirilen “Terörsüz Türkiye” masalının da Barrack’ın Ortadoğu’daki görevini hakkıyla yapabilmesi için ortaya atıldığını, böyle bir gündemle Türk milletinin oyalanmaya çalışıldığını düşünmeden edemiyorum.
Adam Ortadoğu’da at koşturuyor, Ankara ise izliyor. Sessizce, gülümseyerek, hiçbir şey olmamış gibi.
Bu adam öyle sıradan bir diplomat değil. Ayağının tozuyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut yapısını eleştirerek “Türkiye için en iyi sistem, Osmanlı milleti sistemidir” açıklamasında bulundu. Hemen ardından AKP Genel Başkanı, her zamanki “Tek Millet – Tek Devlet” vurgusunu bir kenara bırakıp “Türk – Kürt – Arap Birliği” sloganıyla ortaya çıktı. (İşte yukarıda belirttiğim “Terörsüz Türkiye” masalı hakkındaki düşüncelerim bu tezle daha da güçleniyor.)
Barrack, milyar dolarlık sermaye ağlarının merkezinde yer alan bir isim. Arap dünyasında güçlü bağlantılara sahip. Kürt gruplarla doğrudan temas kurabilen bir koordinatör olarak öne çıkıyor. Ve en önemlisi, 21. yüzyılda Büyük Ortadoğu Projesi’nin saha temsilcisi gibi hareket ediyor.
Peki Erdoğan ne yapıyor?
Sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor. Türk milletine “İsrail savaşı Türkiye’ye sıçrayacak, iç cepheyi güçlendirmemiz gerekiyor” algısıyla korku pompalıyor. İç cepheyi güçlendirmek için de PKK’ya sözde silah bıraktırıyorlar. Ama görünen köy kılavuz istemez: Senaryonun bazı noktalarında ciddi amatörlükler var.
“Terörsüz Türkiye” masalını uydurmadan önce devletin bazı kademeleri aracılığıyla 3. Dünya Savaşı çığırtkanlığı yapıldı. Ardından “iç cephe” vurgusu geliştirildi. Sonra elbette, “PKK’ya silah bıraktırıyoruz” diye ortaya çıktılar. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, tüm bunlar Tom Barrack’ın görevini yerine getirebilmesi için senaryo gereği sahnelenen bir tiyatroydu.
PKK temsili olarak silah bıraktı. Siyasi uzantısı olan DEM’den Tülay Hatimoğulları ise Erdoğan’ın aksine “İttifak yapmadık” dedi. Öte yandan PKK’nın sözde yöneticileri, “TC sözünü tutmazsa silah bırakmayız” açıklamalarıyla tehdit dilini sürdürdü.
Yani kıymetli okur, Barrack işini ne zaman bitirir bilemem. Ama işini bitirdiği gün, Türkiye’de ciddi bir iç karışıklık çıkacaktır. Öyle olmazsa bile dağlar yangın yerine dönecektir.
Neyse…
PKK’nın Suriye’deki uzantılarıyla Şam yönetimi masaya oturtulmaya çalışılıyor. “Kürt koridoru” denilen o zehirli plan yeniden canlandırılıyor.
Barrack bugün sadece Suriye’de değil, doğrudan Türkiye’nin güvenlik denkleminde rol oynuyor. Bizim güney sınırlarımızda, bizim komşu coğrafyamızda… Oradaki Türkmenlerin, Arapların, hatta Kürtlerin kaderine doğrudan müdahil.
Ve bu şahsı kabul eden, onun çizdiği çerçevede sessiz kalan, hatta elini güçlendiren mevcut yönetimdir. Erdoğan’dır. Çünkü Erdoğan, bu son döneminde BOP’u gerçekleştirmek istiyor.
Burada bunca şeyi göz ardı edip “Sorumluluk sadece Amerika’nın” demek ya cahilliktendir ya da ahmaklıktan.
Bugün baktığımızda T.E. Lawrence’ı sadece tarih kitaplarında görmüyoruz. O artık bir figür değil; bir akıl, bir yöntem, bir sistem.
Ve Tom Barrack, işte o sistemin bugünkü yüzüdür.
Diplomasiyle, medya gücüyle, ekonomik bağlarla harita çizmeye çalışan bir ajandır o.
Silah yerine masaya oturur; ama sonucu aynıdır: Türk milletinin çevresi sarılır, gücü kırılır, sesi kısılır.
Ben Türkçü bir insanım. Bu toprakların kaderine dışarıdan müdahale edilmesine sessiz kalamam. Hele ki içeriden desteklenen bir müdahaleye hiç göz yumamam.
Erdoğan bu oyunun dışındaysa…
Neden bu adamın önünü açtı?
Neden onu sadece büyükelçi olarak değil, Suriye temsilcisi olarak da kabul etti?
Neden Türk milleti bu planın dışında bırakıldı?
Neden sessiz kalındı?
Bu soruların cevabını aramamız, sormamız ve daha da önemlisi yüksek sesle dillendirmemiz gerekiyor.
Çünkü bu kez harita sadece Suriye’de değil; bizim sınırlarımızın dibinde, gözümüzün önünde çiziliyor.
Ve biz sustukça, çizgi kalınlaşıyor.
Dipçe: Bu arada, bu adamın Osmanlı kökenli olduğu iddiası da AKP’nin kendi kitlesini kandırmak için ortaya attığı bir yalandır. Aynı, korona döneminde iki devşirme Alman’ın Türk olduğunu iddia ederek milleti zehirlemeye çalıştıkları gibi.
Börü Budun Dergisi
İmtiyaz Sahibi
Uğur Tugut Ilgar










