Ömer Kalaycı

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye Stratejik Müdahaleleri: AB Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme Raporu

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, Türkiye’nin, AB’ne müracaat edildiğinden günümüze belirsizliğini korumaya devam etmektedir. AB’nin lokomotif gücü Almanya tarafından ortaya konulan “Ucu açık” bu belirsizlik son derece istikrarlı bir şekilde sürdürülmektedir. Aslında uzunca bir zamandır AB yetkilileri Ankara’ya, Türkiye’nin üyelik şartlarını yerine getirmiş olsa da kabul edilmeyeceğini pek çok sefer farklı cümleler kurarak açıklamışlardır. Örneğin, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda onaylanan 2014 raporundan 31 Ekim 2024 Avrupa Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme raporuna kadar süreç aynı şekilde işletilmiştir.

AP 2014 raporunda, sözde Kürt Sorunundan, seçim barajının düşürülmesine, basın özgürlüğünden eğitime kadar birçok alanda konu başlıklarına vurgu yapılmıştır. AP 2014 raporunda yer alan ve Türkiye’ye deyim yerindeyse stratejik müdahalelerde bulunan ilgili rapor, esasen AP tarafından Türkiye’nin iç işlerine açıkça müdahaledir. Ancak bundan daha da önemlisi, bağımsız ve bir ulus devlet olan Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel stratejik tercihlerine yapılan haksız, hukuksuz ve sorumsuz ve yanlı müdahalelerdir. Bu bağlamda AB ve AP, tarafını açıkça ilan ederek Türkiye’ye, yapması gereken ev ödevlerini başlıklar halinde vererek bir şekilde de stratejik müdahalelerde bulunmuştur.

Stratejik Müdahaleler

Geçmişten günümüze AB ve ilgili kurumlarının Türkiye raporlarında, Ankara’nın yerine getirmesi gerekenleri diyerek ele aldığı, aksi takdirde AB’ne alınamayacağını ileri sürdüğü temel maddeler genel olarak jeopolitik, jeo-ekonomik ve siyasal düzlemde sürdürülmüştür. Bu çerçevede 2014 Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu’ndan Avrupa Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme Raporu’na kadar Türkiye’ye stratejik müdahaleler temel olarak aşağıdaki şu maddeler kapsamında sürdürülmüştür.

Yakın komşularla sürmekte olan anlaşmazlıklarını, kara/deniz sınırları ve hava sahası konularında çözüme kavuşturulmamış yasal yükümlülüklerini BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuka göre çözüme kavuşturmalıdır.” Yorumum: Bu ibare Ege’de işgal edilmiş Türkiye’ye ait adalar ve kayalıklar nedeniyle iyice kıyıya sıkıştırılmış Türkiye’yi daha da zor durumda bırakmayı hedeflemektedir.

Türkiye, Heybeliada Ortodoks Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına onay vermemiştir.” Soru-yorum: Bu konu neden Avrupa Parlamentosu’nu ilgilendirmektedir? AP veya AB, Batı Trakya’daki Türklere ait mülkleri SİT alanı mı ilan etmiştir de bir çivi dahi çakmalarına izin vermemektedir?

2014 AP Türkiye raporunda: “Türkiye ve Rusya arasındaki enerji alanındaki yakın işbirliği endişe sebebidir” denilmektedir. Yorumum: Enerji yoksunu/bağımlısı AB, AP üzerinden açıkça Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında enerji alanındaki yakın işbirliğini tehdit ve tehlike olarak görmektedir. Oysa her bağımsız ülke komşusu ile olan ekonomik/iktisadi/enerji (varsa) vd. alanlardaki ilişkilerini gayet doğal kendisi belirleyecektir. Bu enerji alanındaki yakın ilişki AP raporunda yer aldığına göre; endişelenen AP değil bilakis AB’dir. Zira AB, bölgesinde güçlü ve enerji üssü olabilecek bir Türkiye istememektedir. Bu endişenin arka planında Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile yakınlaşması ve Rusya ile olan stratejik ortak noktaların giderek artması olduğu izlenmektedir.

İlgili raporda belirtilen bir başka stratejik müdahale ise: “Türkiye, toprakları üzerinden IŞİD ve diğer radikal terör gruplarına yabancı savaşçıların katılımını, para ve donanım ulaştırılmasını engellemek için gerekli önlemleri almalıdır” şeklindedir. Yorumum: Türkiye’nin, 2011 itibariyle yanlış Suriye politikasını pek çok kere eleştirmişimdir. Ancak AB’nin, Almanya ve ABD ile ortaklaşa bir Suriye İç Savaşı çıkartılması ve Esad’ın düşürülmesi politikası açıkça ortadayken; Ortadoğu’da ABD-İsrail politika ve stratejilerine dolaylı destek vermektedir. Kaldı ki, IŞİD ile mücadele adı altında PKK’nın Suriye uzantısı YPG’yi terör örgütü olarak tanımayan ve silahlandırarak destek veren AB ve ileri gelen ülkeleri değil midir?

TBMM’nin Yunanistan’a yönelik olarak ‘casus belli’ kararını geri çekmemiş olması üzüntü vericidir.” Yorumum: Raporun ne denli yanlı bir tutum içinde yazıldığı sırf bu maddeden bellidir. AP’nun aldığı bu karar, Türkiye’nin Ege’deki yaşamsal haklarının korunması için 1995’de alınmış son derece önemli bir karardır. Hiçbir güç ve birlik ya da devlet, bağımsız Türkiye’ye denizlerindeki yaşamsal haklarının korunması üzerine alınmış bir kararı kaldır diyemez. Bu açıkça Türkiye’ye gözdağı vermek ve İki ülke arasındaki sorunların detaylarını bilmeden Yunanistan’ı kollamak amacıyla yazılmış siyasi belge üretme amacından başka bir şey değildir.

Irak ve Suriye’deki kriz ortamından kaçan mültecilere sınırların açılması takdir edilmektedir.” Yorumum: 2011 Suriye İç Savaşı ile başlayan Türkiye’ye yönelik Suriyeli akınından ülkemiz; sosyolojik, ekonomik, psikolojik alanlarda etkilendiği gibi güvenlik ve terörizm alanında da oldukça etkilenmektedir. Türkiye, üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Sığınmacıların ileride ülkemize ve Türk milletine siyasi, ekonomik, sosyolojik ve güvenlik alanında bir kambur olacağı şimdiden bellidir. AB’nin, Türkiye’ye; Suriyeli vd. sığınmacılara yönelik düşük mali yardımlar vererek kendi ülkelerini sığınmacılardan koruma güdüsü ülkemizi AB’nin sığınmacı ve mülteci deposu konumuna sokmuştur. Bunda hiç şüphesiz siyasal karar alıcıların irrasyonel göç politikaları belirleyici olmuştur. AB’nin, Suriyeli sığınmacılar üzerinden vereceği mali yardımlar, sığınmacıların Türkiye’de kalması için değil; Suriye’de kendi ülkelerinde korunmaları için olmalıdır. Yardımlar ayrıca mülteci dalgalarına maruz kalan yörelerdeki halkı da kapsamalıdır.

Türk Hükümeti, Yunanistan hava sahası ve kıta sahanlığına yönelik ihlallerini sona erdirmeli, Türk askeri uçaklarının Yunan adaları üzerinden uçuşuna son vermelidir.” Yorumum: 2014 AP Türkiye Raporunu hazırlayanların ve raporu kabul eden AP’nun; Ege Denizi’nde 6 deniz mili karasuyu genişliği olmasına rağmen uluslararası hukuka aykırı olarak 10 millik hava sahası uygulayan Atina yönetimini hukuka davet etmesi gerekmektedir. Uluslararası hukuk: bu raporu düzenleyen ya da onaylayan mercilerin gelişigüzel maddeleriyle oynayacağı bir alan mıdır?

Türk Hükümeti, AB’nin 28 ülkesi tarafından da kabul edilmiş olan Birleşmiş Milletler Deniz Sözleşmesi’ni (UNCLOS) gecikmeden imzalamalı ve yürürlüğe koymalıdır.” Yorumum: Bağımsız bir ülkenin uluslararası bir sözleşmeyi imzalaması kendi ulusal çıkarları doğrultusunda alacağı karara bağlıdır. Türkiye; BM Sözleşmesinin hazırlanmasındaki her aşamada Ege Denizinin özel coğrafi konumunu sürekli gündeme getirmiştir. Bu sözleşmenin doğurduğu haksız uygulamalara karşı kendi ulusal çıkarlarını korumak için de Casus Belli kararını almıştır.

Türkiye; AB ülkelerinin AB müktesebatı ve uluslararası hukuka uygun olarak, doğal kaynakların çıkarılması ve kullanılması da dâhil olmak üzere egemenlik haklarına saygı göstermelidir. G. Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi ile ilgili ikili anlaşmalara girme hakkı bulunmaktadır. Türkiye, iyi komşuluk ilişkilerine zarar verecek eylemlerden kaçınmalıdır.” Yorumum: Okurken bile dişlerinizi sıktığınız, saçınızı başınızı yonduğunuz ve neresinden bakarsanız bakın mesnetsiz, geçersiz ve hukuksuz bir ibaredir. Hangi birini düzeltelim bilemiyorum ancak ilki: AP, 1983’den günümüze Kıbrıs Adası’nda iki bağımsız devlet olduğunu unutmuştur. Bunun yanında uluslararası hukuka aykırı olarak birliğe dâhil ettikleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanımaktadır. İkincisi, Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye / Türkler arasında ne zaman iyi komşuluk ilişkileri olmuştur ki, şimdi olsun. Üçüncüsü; AP, Rusya konusunda Türkiye’ye ayar vermeye çalışacağına, Rusya ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki stratejik ilişkileri sorgulaması daha uygun olacaktır. Eğer AP, Kıbrıs’ı hala bir bütün olarak görüyorsa, Kıbrıslı Türklerin de münhasır ekonomik bölge üzerinde hakları vardır. Eğer AB ülkeleri KKTC’yi bağımsız bir ülke olarak tanıyacaklarsa o zaman Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) yeniden çizilebilir. Yanı sıra, GKRY’nin yıllarca bölücü terör örgütü PKK ve diğer terör örgütlerinin kara para aklama ve evrakta sahtecilik konularında bir üs olduğunu halının altına daha ne kadar süpürecektir?

Kıbrıs’ta Türkiye ve ilgili tüm taraflar Ada’da birleşme için müzakereleri desteklemelidir. Türkiye Ada’daki askerlerini geri çekmeli, Maraş’ı BM’ye devretmelidir. Güney Kıbrıs yönetimi Maraş Limanını AB gümrük yetkililerinin gözetiminde açmalı ve Kıbrıslı Türklerin AB ile yasal ticaretine izin vermelidir.” Burada Kapalı Maraş’ın BM’ye devredilmesini tavsiye eden AP; liman işletmesini Güney Kıbrıs yönetimine vermekte ve Kıbrıslı Türklerin bu limandan ticaret yapabilmeleri için GKRY’den izin almak zorunda bırakmaktadır. Her şeyden önce Gazi Magosa’da güzel ve kullanışlı bir liman vardır. Öncelikle bu limanın açılması gereklidir. Ayrıca, Maraş, Rumlara verilecekse, karşılığında Yeşilırmak – Erenköy arasındaki toprak parçası talep edilerek Erenköy’ün KKTC ile bütünleşmesi sağlanmalıdır. İkinci olarak; Ada’daki Türk askeri birliğinin ve varlığının geri çekilmesi veya minimize edilmesinin altında yatan temel amaç; Türkiye’nin, Kıbrıs ile olan tarihi ve stratejik bağını kopartmaktır. Böylece Türkiye doğu Akdeniz’de önemli derecede izole bir coğrafi konuma sokulacaktır. Kıbrıs’ta 50 yılı aşkın bir zamandır tatmin edici, güven verici ve sürdürülebilir bir siyasal sonuç alınamamıştır. Bu nedenle, Kıbrıs’taki potansiyel Rum tehdidi, kısaca savaş hali devam etmektedir. Bu nedenle Türk ordusu;

Adadaki dört asrı aşkın Türk kültür ve mirasını korumak için;

Türklerin yeni bir soy kırıma uğramalarını engellemek için;

Türkiye’nin Ege, doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki güvenliğini ve stratejik çıkarlarını garantiye almak için;

Avrupa ve Rumların geçmişte yaptıklarından ders alındığı için;

Güvenli, kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir barışın yolunu açmak için adada bulunmak zorundadır. Bunlar bizlere, Kıbrıs Milli Davamızın birer emridir. Zira bu emirler bizlere, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından miras bırakılmıştır. Türk ordusunun adadan çekilmesi demek, Kıbrıs Türklerinden sayıca fazla olan Rumlarla ve onun 2 tümen ve 4 tugaydan oluşan askeri gücü ile karşı karşıya kalması demektir. Bunun anlamı, çözümü yokuşa sürmek ve Türkleri egemenlikleri altına almak için Rumların eline eskiden sahip oldukları tüm kozları geri vermek demektir. Bu durum Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini 1974 öncesine, Kanlı Noellere gebe bırakmaktır ki, Türkiye böyle bir tuzağa asla düşmeyecektir.

Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini hedefleyen protokolün önkoşulsuz olarak onaylanması ve sınırların açılması ile ilişkilerde normalleşme sürecine devam etmelidir. AP, Ermenistan sınırının açılması konusunda Türkiye yerine Rusya ve Ermenistan’a başvurmalıdır.” Yorumum: Raporda yer alan bu ibareyle ilgili makale düzeyinde yazacak çok sözümüz olmasına karşın şu şekilde yanıt verebiliriz. Türkiye; Ermenistan-Türkiye Protokolünü onaylamıştır. Ermenistan Yüksek Mahkemesi protokolü kabul etmemiştir. Sınırın açılmasına stratejik nedenlerle karşı çıkan Rusya Federasyonu’dur. Rusya isterse Karabağ sorununu kısa zamanda çözerek Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını sağlayabilir. Ancak Rusya’nın en büyük korkusunun ABD’nin Ermenistan, Gürcistan ve Nahcivan üzerinden Kafkasya’ya sızması olarak değerlendirildiği bilinmektedir.

Yukarıda temel olarak ele aldığım stratejik müdahale olarak değerlendirdiğim maddeler genel olarak 2014 Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu’nda belirtilmiştir. İlerleyen yıllarda da AB ve ilgili kurumları tarafından düzenlenen Türkiye raporlarında da ana konular temel olarak eş değer olarak sürdürülmüştür.

AB Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme Raporu

Avrupa Komisyonu’nun, 2024 Türkiye İlerleme Raporu yayınlandı. Rapor okunduğu zaman ilk akla gelen AB ve ilgili kurumlarının her daim ileri sürdükleri “Hukukun üstünlüğü ve Temel Haklar” konusunda endişe verici olmakla beraber; Türkiye’ye deyim yerindeyse stratejik müdahalelere devam ettiklerinin de örneğini teşkil etmesi açısından son derece önemlidir.

Avrupa Komisyonu’nun Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’yi içeren 2024 Genişleme Paketi ve ülke raporlarının 2024 Türkiye Raporu’nda, son on yılık raporlarda bulunan demokrasi, temel hak ve özgürlükler ve yargı gibi alanlardaki gerilemeler yer almaya devam etti. Raporda söz konusu gerilemelerin yanı sıra öneri adı altında stratejik noktalara da vurgu yapılmıştır.

2024 Türkiye İlerleme Raporunda kısaca: “Türkiye; Afrika, Asya, Körfez ve Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini yoğunlaştırırken, Arap ülkeleri ve Ermenistan ile bölgesel normalleşme çabalarını artırmıştır. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşta Türkiye, Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklemiş ve hem Rusya hem de Ukrayna ile siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerde bulundu. Bununla birlikte Türkiye, AB’nin Rusya’ya yönelik tedbirlerine uyum sağlamaktan kaçınmaya devam etmiş ve Rusya ile ticari, ekonomik ve enerji bağlarını önemli ölçüde yoğunlaştırmıştır. Rusya’ya yönelik yaptırımların Türkiye toprakları üzerinden delinmesine karşı AB-Türkiye işbirliği devam etmiş ve bazı sonuçlar elde edilmiştir. Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e karşı gerçekleştirdiği terör saldırısının ardından Türkiye, terör saldırısını kınamamış ve AB’nin tutumuyla tamamen zıt bir şekilde Hamas’ı destekleyen bir tutum sergilemiştir. Orta Doğu Barış Süreci konusunda Türkiye, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için siyasi sürecin yeniden başlatılması gerektiği konusunda AB’nin pozisyonuyla aynı doğrultudadır.”

Avrupa Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme Raporu’nun en dikkat çeken bölümü ise hiç şüphesiz uzunca bir süredir Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusu üzerinde şekillenmiştir. On yıl önce düzenlenen raporlardaki yol haritası, ya da stratejik müdahale ne ise günümüzde de aynısı istikrarlı bir şekilde sürdürülmektedir. İlgili rapora göre Türkiye-AB İlişkilerinin gelişimi Kıbrıs sorununun çözümüne bağlanmıştır. Raporda, Türkiye’ye, Kıbrıs konusunda tutum değiştirme, Kıbrıs Rum Yönetimini tanıma ve Kıbrıs’ta iki devletli çözüm ısrarından vazgeçme çağrısı yinelenmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümüne aktif şekilde katkıda bulunması ve taahhüt vermesi istenmiştir. Raporda iki devletli çözümün AB politikası ile uyumsuz olduğu da belirtildi. Raporda, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin iyileştiği, hava sahası ihlalleri ve sondaj faaliyetlerinin durduğu da vurgulanmıştır.

AB raporundaki bu ifadeler, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de arama/sondajların neden durdurulduğunun, Yunanistan’ın gasp ettiği hava sahasında uçuşların neden sonlandırıldığını, Kıbrıs konusunda “gayri resmi” görüşmelerin neden başlatıldığına yönelik açıklık da getirmektedir.

Sonuç yerine Türkiye ile ilgili düzenlenen raporlar ve içeriğinde tavsiye maksatlı dikte edilenler iyi analiz edilerek; Türkiye’nin bu raporlardaki stratejik müdahale taşıyan ibareleri etraflıca ele alarak dış politika kestirimlerini geliştirmede bunlardan yararlanmalıdır. Türkiye üzerine düzenlenen bu raporlarda, küresel jeopolitik ve jeo-ekonomik sistemin geleceğe yönelik ayak izlerini bulmak mümkündür. Her bağımsız ülke gibi Türkiye de ulusal çıkarlarını savunurken, bireylerin refah ve özgürlüğünü de dikkate almak zorundadır. Zira uluslararası / ulusal güvenlik tehdidi ile bireysel hak ve özgürlüklerin dengede olması çok önemlidir. AB ve ilgili kurumlarının demokrasi ve bireysel özgürlükleri öne sürerek Türkiye’yi suiistimal etmelerine meydan verilmemelidirDevletler tek başlarına ve orduları ile değil ancak milletleriyle bütünleştikleri oranda güçlüdürler.

Özellikle son on yılı temel aldığım AB ve kurumları tarafından düzenlenen Türkiye İlerleme Raporları ve son 2024 Türkiye İlerle Raporu, AB’nin Türkiye politikalarında herhangi bir değişikliğin olmadığını gözler önüne sermektedir. Avrupa Birliği ve Kurumlarının, Türkiye raporlarında yer alan ve Türkiye’nin alması ve izlemesi gereken yol/stratejiler olarak ileri sürdüğü sözde tavsiye kararlar; AB’nin Türkiye’ye stratejik müdahaleleri olduğu gibi Türkiye’nin de, geçmişten günümüze AB raporlarındaki sözde tavsiye kararları temel alarak izlediği yol son derece yanlıştır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye Stratejik Müdahaleleri: AB Komisyonu 2024 Türkiye İlerleme Raporu

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!