Sevda GÜNEŞKIRAN

Bölüm 6: Halk Edebiyatı – Köyün Dilinden Tanrı’ya Uzanan Türkü

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen susarsınız…

Çünkü kelimeler yetmez.

Sonra bir türkü başlar uzaktan;

işte o zaman yüreğinizin bile anlatamadığını bir bağlama söyler.

Halk edebiyatı, işte tam da budur.

Bir annenin kucağında ninni, bir gelinin sırtında ağıt, bir yiğidin dudağında destandır.

Ve ben bir kadın olarak bilirim ki, bu edebiyat ne aruzla yazılmıştır ne divanla onaylanmıştır.

Bu edebiyat, toprağın altına saklanan sırlar, yüreğin içinden süzülen dualardır.

Divan şairleri gülü, bülbülü, aşkı anlatırken;

halk ozanları yoksulluğu, gurbeti, hasreti anlatır.

Sarayda “yar” diye anılan sevgili;

köyde “gardaş”, “yâr”, “körpe gelin” diye yanar.

Karacaoğlan: Güzeli Gözüyle Değil, Gönlüyle Görmek

Karacaoğlan gelir mesela…

Güzeli anlatır ama öyle mecazsız, öyle hakiki ki,

kadın bu defa bir hayal değil, bir varlıktır.

Tenine değil, tenhasına yazılmıştır şiir.

“İncecikten bir kar yağar,

Tozar Elif’in saçı.”

Karacaoğlan’ın kadını bir simge değil; bir insan, bir nefes, bir sevgilidir.

Onun dilinde kadının yüzü kadar yüreği de görünür.

Belki de bu yüzden, onun türkülerinde doğa, kadın ve sevda aynı nefeste birleşir.

Dadaloğlu: İsyanın da Ana Kucağı Vardır

Dadaloğlu’nun dizelerinde isyan vardır.

Ama o isyan yalnızca devlete değil, yazgıyadır da…

Ve bir kadın olarak bilirim; o isyanın en derinini analar eder,

çünkü evladını dağ başında değil, dağ gibi bir yalnızlıkta yitirir kadın.

“Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir.”

Bu cümledeki başkaldırı, sadece bir erkek ozanın çığlığı değildir;

bir halkın, bir annenin, bir yârin sessiz öfkesidir.

Çünkü o dağlarda kadınlar bekler, ağlar, dua eder.

Dadaloğlu’nun isyanı, anaların sabrıyla yoğrulmuş bir başkaldırıdır.

Âşık Veysel: Kör Gözlerle Görülen Hakikat

Âşık Veysel’e gelir sıra…

“Toprak” der.

Kör gözlerinden değil, açık gönlünden görür dünyayı.

“Benim sadık yârim kara topraktır.”

Bu söz, bir teslimiyet değil, bir özdeşliktir.

Biz kadınlar o toprakta hem sevilmiş, hem ezilmiş, hem doğurmuş, hem gömülmüşüzdür.

Veysel’in türküsünde kadın, artık bir yâr değil; hayatın kendisidir.

Toprak ne kadar bereketliyse, o kadar kadın kokar bu türküler.

Kadın Âşıklar: Sazın Sessiz Kahramanları

Halk edebiyatı, kelimeyle değil yürekle yazılır.

Sazla söylenir ama susuşla duyulur.

Ve bu edebiyatta kadın artık susturulan değil, söyleyen; anlatılan değil, anlatandır.

Sazı eline alan nice kadın âşık, yüzyıllarca anonim bırakıldı.

Ama türküler bilir onları.

Dertli Divani’nin hocası Emine Bacı,

Elif Bacı’nın “Kör olası zalim felek” diye haykırışı,

Şah Turna’nın ilahilerinde Tanrı’ya sitem eden bir anne yüreği vardır.

“Kör olası zalim felek,

Neden beni yandurdun?”

Bu dizelerdeki ses, sadece bir kadın değil; tüm kadınların ortak yankısıdır.

Kadın ozanlar, kendilerine yer bulamadıkları meydanlarda,

sazlarını Tanrı’ya çevirmiştir.

Ve o ses, halk edebiyatının en saf duası olmuştur.

Bir Kadının Gözünden Halk Edebiyatı

Ben bir kadın olarak, halk edebiyatına her eğildiğimde,

nenemin elinde dikiş iğnesiyle nakşettiği hayatı görürüm.

Ve o hayat, bazen bir mani, bazen bir ağıt, bazen bir dua olur;

ama hep edebiyattır.

Çünkü halk edebiyatı, kadınların susarak da konuşabildiği bir alandır.

O ninnilerde, ağıtlarda, manilerde;

bir kadının hem sevgisi hem sabrı, hem öfkesi hem duası vardır.

Ve bazen, yalnızca bir maniyle dünyayı anlatırlar:

“Dağlar karlı, yollar dolu,

Yar gurbette, gönül soldu,

Duyan yoktur hâlimizi,

Türkü söyler, dertler dolu.”

İşte halk edebiyatı budur:

Bir köy kadınının dizinde doğar, bir ozanın sazında büyür,

ve sonunda Tanrı’ya ulaşır

çünkü o türkü, insanın kalbinden çıkan en saf duadır.

Bölüm 6: Halk Edebiyatı – Köyün Dilinden Tanrı’ya Uzanan Türkü

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Börü Budun ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!