Fulbright Programı, ABD ve diğer ülkeler arasında kültürler arası ilişkileri, kültürel diplomasiyi ve kültürler arası yetkinlikleri bilgi ve beceri alışverişi yoluyla değiştirmeyi amaçlayan yani Siyon Dinlilerin Eğitim elile yapılan Kültürel Değişim Programlarından biridir.
İsmet İnönü bu program ile Türkiye Cumhuriyeti’ne değil bizzat emperyalizme hizmetlerini parlatmıştır.
Gelin detaylara bakalım…Sonucuna siz karar verin.
Türkiye’nin eğitim sistemi, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Mustafa Kemal Atatürk’ün millî ve bağımsız bir toplum yaratma vizyonuyla şekillenmiştir. Ancak 27 Aralık 1949’da ABD ile imzalanan Fulbright Anlaşması, bu vizyona ters düşen bir proje olarak Türk Millî Eğitim sistemini yabancılaştırarak Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşürmüştür. Bu yazı, Atatürk’ün millî eğitim politikasını esas alarak Fulbright Anlaşması’nın nasıl bir ihanet projesi olduğunu ortaya koyacaktır.
Atatürk’ün Millî Eğitim Politikası: Bağımsızlık ve Millî Şuur
Atatürk, eğitimi bir milletin bağımsızlığını koruyan ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmasını sağlayan temel unsur olarak görmüştür. Millî Eğitim politikası, şu ilkeler üzerine inşa edilmiştir:
- Millîlik: Eğitim, Türk milletinin tarihine, kültürüne ve değerlerine dayandırılmıştır. 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği sağlanarak yabancı etkilerden arındırılmış, millî bir müfredat oluşturulmuştur.
- Bağımsızlık: Eğitim sistemi, yabancı devletlerin müdahalesinden uzak tutulmuş; Türk gençlerinin kendi vatanlarına ve milletine bağlı bireyler olarak yetişmesi hedeflenmiştir.
- Laiklik ve Bilim: Eğitim, dinî dogmalardan arındırılmış, akıl ve bilim temeline oturtulmuştur. Köy Enstitüleri gibi projelerle halkın eğitimi yaygınlaştırılmış, toplumun her kesimine millî bilinç aşılanmıştır.
- Evrensellik ve Çağdaşlık: Türk eğitimi, evrensel bilim ve teknolojiyi benimserken millî kimliği koruma dengesini gözetmiştir. Yabancı dil eğitimi ve uluslararası iş birliği, Türk milletinin çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.
Atatürk’ün eğitim anlayışı, “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirmeyi amaçlamış, Türk gençliğini emperyalist etkilere karşı bir kalkan olarak görmüştür. Bu doğrultuda, eğitim sistemi devletin tam kontrolü altında, millî hedeflere hizmet eden bir araç olmuştur.
Fulbright Anlaşması: Amerikan Nüfuzunun Eğitimdeki Aleti
Fulbright Anlaşması, Atatürk’ün millî eğitim anlayışına taban tabana zıt bir proje olarak ortaya çıkmıştır. 1949’da İsmet İnönü hükümeti tarafından imzalanan bu anlaşma, Türk eğitim sistemini Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir yapıya dönüştürmeyi hedeflemiştir. Anlaşmanın temel unsurları, bu ihanetin boyutlarını açıkça ortaya koyar:
- Eğitim Komisyonu’nun Kuruluşu: Anlaşma, “Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu”nun kurulmasını öngörmüştür. Dört Türk ve dört ABD vatandaşı (genellikle CIA bağlantılı) üyeden oluşan bu komisyon, Türk eğitim politikalarına doğrudan müdahale etme yetkisine sahip olmuştur. ABD Büyükelçisi’nin fahri başkanlığı ve eşitlik halinde karar yetkisi, Türk egemenliğinin hiçe sayıldığının göstergesidir.
- Amerikan Taraftarı Kadroların Yetiştirilmesi: Anlaşma, Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin ABD’de eğitilmesini finanse etmiş, bu kişiler aracılığıyla Amerikan yanlısı bir elit sınıf oluşturulmuştur. Bu, Atatürk’ün “millî şuur” ilkesine aykırı olarak, Türk gençlerinin yabancı bir devletin ideolojik etkisine maruz bırakılması anlamına gelir.
- Eğitim Sistemine Amerikan Müdahalesi: Komisyon, müfredattan personel politikalarına kadar Türk eğitim sisteminde stratejik kararlar önerme yetkisine sahip olmuştur. 1994’te “Millî Eğitimi Geliştirme” komisyonunda çalışanların üçte ikisinin Amerikalı olması, sistemin ne denli yabancılaştığını gösterir. Bu, Atatürk’ün eğitimde bağımsızlık ilkesine açık bir ihanettir.
- Kültürel Yabancılaşma: Anlaşma, Amerikan uzman, araştırmacı ve öğretim üyelerinin Türkiye’deki eğitim kurumlarında faaliyet göstermesini sağlamış, Türk kültüründen kopuk bir eğitim anlayışını dayatmıştır. Bu, Atatürk’ün millî kültüre dayalı eğitim vizyonuna ters düşmüştür.
Atatürk’ün Vizyonuna Karşı Bir Komplo
Fulbright Anlaşması, Atatürk’ün millî eğitim politikasını çökertmek için tasarlanmış bir proje olarak işlev görmüştür. Atatürk’ün eğitimi millî bağımsızlığın temeli saydığı bir dönemde, bu anlaşma Türk gençliğini Amerikan hegemonyasının birer piyonu haline getirmiştir. Anlaşmanın sonuçları, Türkiye’nin eğitim sisteminde derin bir yabancılaşmaya yol açmış; millî bilinci zayıflatmış ve ülkeyi Amerikan politikalarına bağımlı hale getirmiştir.
İsmet İnönü’nün 1963’te yaptığı itiraf, bu ihanetin farkına vardığını gösterse de samimiyetsizliği tarih karşısında sabittir: “Neticeyi memurlardan evvel ABD sefirinden öğreniyorum. Böyledir bu işler… Ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz.” Bu sözler, Fulbright Anlaşması’nın Türkiye’yi nasıl bir sömürge zihniyetine sürüklediğini açıkça ortaya koyar. Atatürk’ün “Ya istiklal ya ölüm” şiarıyla kurduğu Cumhuriyet, bu anlaşmayla eğitim alanında teslimiyete zorlanmıştır.
Sonuç olarak; İsmet İnönü’nün timsah gözyaşlarıyla pişmanın dediği Full Bridge anlaşması, Millî Eğitime Vurulan ilk Darbedir.
Atatürk’ün millî eğitim politikası, Türk milletini bağımsız, çağdaş ve millî şuurla donatılmış bir toplum haline getirmeyi amaçlarken; Fulbright Anlaşması, eğitimi Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getirmiştir. Bu anlaşma, Atatürk’ün eğitimde millîlik, bağımsızlık ve bilim ilkelerine ihanet etmiş; Türk gençliğini yabancı ideolojilere teslim ederek Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almıştır. Fulbright Anlaşması, yalnızca bir eğitim projesi değil, aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlığına kasteden bir komplodur.
Bugün, Atatürk’ün millî eğitim vizyonunu yeniden diriltmek, bu ihanet zincirini kırmanın tek yoludur.