İsmet İnönü politikaları ve “ihanet” mi “yanlış Politika” mı?
İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı (1938-50) ve Başbakanlığı (1923-24, 1925-37) dönemlerinde aldığı birçok kararlar yanında özellikle dış politika ve eğitim, ABD ile ilişkiler, iç politikada otoriter uygulamalar ve ekonomik politikalar etrafında yoğunlaşır.
Aşağıda, İnönü’nün “yanlış politikalar” ve “ihanet eylemlerine” dair konuları güvenilir kaynakları ile ele alacağım.
1.İnönü’nün ilk emperyalist icraatlarından biri olan Üçlü İttifak Anlaşması;
“Gazi M.Kemal Atatürk’ün ölümünden yalnızca 6 ay sonra Türkiye, 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza atmıştır. Deklarasyona göre taraflar “Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde” etkin bir yardımlaşma iş birliği yapmayı” kabul ettiler. Bu anlaşma Ankara anlaşması olarak ta anılır. İngiltere ve Fransa ile imzalanan bu deklarasyonlar 19 Ekim 1939 tarihinde “Üçlü İttifak Antlaşması” haline getirildi.
Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu; antlaşmalarla ilgili olarak İngiltere Büyükelçisine “Türkiye’nin bütün nüfuzunu, Batı ülkeleri hizmetine verdiğini” söylemiştir.
Antlaşmanın yapıldığı tarihte 2. Dünya Savaşı sürmekteydi. Böylece Türkiye ilk ödününü Atatürk’ün üzerinde en çok durduğu milli dış siyaset konusunda vermiş ve batı ile “bağımlılık ilişkisi doğuracak antlaşmalara imza atmış oldu.” Hem de ölümünden yalnızca 183 gün sonra… Anlaşmaya taraf olan İngiltere, henüz 15 yıl önce “Türkiye’yi yok etmeye kararlı olduğunu, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan uzaklaştırılacaklarını” söylüyor ve 1930 yılına kadar süren Kürt ayaklanmalarının tümünü kışkırtıyordu.”
Üçlü İttifak Antlaşması Türkiye’nin Atatürk tarafından çizilen milli ve bağımsız dış politikasının terk edilmesidir. 20 yıl önce silahlı mücadele ile yenilen ve Türkiye’yi yok etme kararlılığını açıkça ortaya koyan emperyalist devletlere hiç gereği yokken bağlanma yoluna gidilmiştir. “Savaşarak kazandığı ulusal bağımsızlığını koruma ve buna bağlı olarak toplumsal kalkınmayı kendi öz gücüne dayanarak gerçekleştirme yolunu” terk etmiştir. Türkiye’nin sorunlarına başkalarının karışmasına izin verilmiştir…Erkal Etçioğlu
Bu ittifak 1 yılını doldurmadan Fransa’nın şaşırtıcı çöküşüyle bozguna uğramıştır. Tarafsızlık bildiren Türkiye, dolaylı tarafgirlik yapmıştır. Lakin savaşa girmenin ön şartlarını da diğer ülke ittifaklarına eklemiştir. Savaş Kredisi…İnönü’nün bu gibi savaş kredi ve yardım merakı birçok anlaşmanın da önünü açacaktır.
2. Fulbright Anlaşması (1949) ve Eğitimde Amerikan Etkisi (Bölüm 1’de detaylarını yazdıklarıma ek olarak)
ABD ile eğitim konusunda yapılan bu antlaşma; Türk Milli Eğitimi’ni ABD denetimine bırakan süreci başlatmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” politikalarının bizim için öngörülen (okul dışı din eğitimi) ya da “eğitimin dinselleştirilmesi” bu antlaşma ile büyük bir boyut ve ivme kazandı. Bu politika Atatürk’ün öngördüğü eğitimin temel ilkesi “tevhid-i tedrisat” yani “eğitimin birliği” rafa kaldırıldı.
Eleştirmenler, bu anlaşmayı Türk eğitiminin yabancılaşmasının başlangıcı olarak görür. Özellikle, komisyonda ABD Büyükelçisi’nin fahri başkanlığı ve CIA bağlantılı üyeler olduğu iddiası, “ihanet” söylemini besler. Sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Bölüm 1 fulbright detaylı yazım https://borubudun.com/yazar/simge-erciyas/konu/ismet-inonunun-ihanetlerinde-biri-olan-fulbright-anlasmasi-ataturkun-milli-egitim-politikasina-ihanetidir/
3. II. Dünya Savaşı’nda Tarafsızlık Politikası
Fevzi çakmak Paşanın müdahaleleri neticesinde İnönü’nün II. Dünya Savaşı’nda (1939-1945) tarafsızlık politikası yürütmek zorunda kalmıştır. Bilindiği üzere Tarafsız kalan İnönü olmamıştır. Askeri siyasallaştıran ve Atatürk’e karşı nefret tohumları ektiren İnönü’nün din tabanlı asker politikası; Türkün binlerce yıldır milletin askeri olan ocağını, cumhuriyetçi ve halkın askeri olmaktan çıkararak, siyasi asker yapısına dönüştürmeyi arzu eder. Tüm askeri yapıya karşı otorite sergilemesi, meclis yapısında da ihanet olarak adlandırılmıştır. İnönü, Asker ocağındaki Milletin Askeri olma direncini kıramayınca, Birleşmiş Milletler anlaşması ve Nato anlaşması gibi batılı anlaşmalarla süreci Uluslararası platforma taşımıştır. Yeni Türkiye’yi yenilmişlerin safında 2. Dünya savaşına sokamayan İnönü siyasal olarak daha birçok anlaşmayı da İngiltere’ye verdiği söze istinaden imzalamıştır.
II. Dünya savaşına girmemeyi savunanlar, İnönü’nün bu dönemde ülkeyi savaş koşullarına hazırladığını ve tek partili sistemi koruyarak ve kontrollü bir demokrasi geçişiyle istikrarı koruduğunu söylemişlerdir.
Türkiye İnönü döneminde birçok uluslararası oluşuma bu örgütleri fazla incelemeden, niyetlerini anlamadan, ülke yararına olup olmadığını yeterince araştırmadan üye olmuştur.
Bunlar örnek olarak,
24 Ekim 1945’de kurulan BM’ye girildi.
14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına girildi.
11 Mart 1947’de İMF politikaları kabul edildi.
22 Nisan 1947’de Truman Doktrini kabul edildi.
4 Temmuz 1948’de Marshall Yardım Planı kabul edildi.
4 Mayıs 1950 Nato’ya giriş başvurusu yapıldı.
Bu örnekler içerisinde Türkiye’yi bugünlerde ki çaresizlik haline getiren antlaşmalardan en önemliler IMF Politikalarının ve Marshall yardımlarının kabul edilmesi ile Atatürk’ün hayalini kurduğu ve temellerini attığı üreten ve kendine yetebilen Türkiye’nin önü kesilmiş, bağımlı ve kendi kararlarını alamayan Türkiye’nin önü açılmıştır. Bu tavizler 1952 de uçak fabrikasının ve uzay üssü çalışmalarının da kapatılmasına sebep olacak anlaşmalardır.
23 Şubat 1945’de ki “Karşılıklı Yardım Antlaşması” Bu antlaşmanın temel özelliği, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilerek Türkiye’yi ağır yükümlülükler altına sokması ve hiçbir yükümlülük altına girmeyen ABD haklarının ise korunmasıdır. Antlaşmanın 2.maddesi şöyledir: “T.C. Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ne temin edecektir.” Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir antlaşmada yer alması mümkün değildir. Türk Hükümeti ABD’ne hizmet sunmakla görevli olacak, bu görevin sınırı da belli olmayacak… Gerçekten inanılmaz. Bu antlaşmanın birde 5.maddesi vardır ki: “Türkiye parasını ödemiş olsa da ABD Başkanı gerek görürse aldığı malzemeleri geri vermeyi kabul etmiştir…”
27 Şubat 1946’da yapılan bir “kredi antlaşması” Bu antlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD’nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş bozuk savaş artığı malzemeyi satın alması koşuluyla Türkiye’ye 10 milyon dolar borç verilmesidir. Antlaşmanın 2.bölüm 1.maddesi şöyledir: “ABD Dış Tasfiye Komisyonu, Türk Hükümetine satacağı malzemelerin fiyatlarının, envanterini ve listelerini verecektir. Satış fiyatı ilgili mümessiller tarafından görüşülecektir. Türk Hükümeti tarafından malzeme bulunduğu yerden ve bulunduğu gibi alınacaktır. Alınan malzemenin mülkiyeti Türkiye’ye geçmeyecektir. ABD Hükümeti alınan malzeme için herhangi bir teminat vermeyecektir”. Bu ve önceki antlaşmada yer alan maddelerin ne anlama geldiğini Türkiye ve İnönü 1964 Johnson Mektubu ile öğrenecektir. https://tr.wikisource.org/wiki/Johnson_Mektubu
İnönü döneminin biçimsel gibi görünen ancak bilinçli olarak yapılmış uygulamalarından biri de “pul ve paralardan Atatürk’ün resimlerinin kaldırılarak” yerine İnönü’nün bulunduğu pul ve paraların piyasaya sürülmesidir.
4. Millî Şef Döneminde Otoriter Yönetim
İnönü’nün 1938-1945 arasındaki “Millî Şef” döneminde otoriter politikaları, demokrasiye geçişi geciktirdiği ve muhalefeti bastırdığı için “ihanet” olarak görülür. CHP’nin tek parti rejimi, bazı kesimlerce Atatürk’ün mirasına aykırı bulunur.
İnönü, 1938’de Cumhurbaşkanı seçildikten sonra CHP’nin olağanüstü kurultayında “Millî Şef” unvanını aldıktan hemen sonra basın sansürü, muhaliflerin susturulması ve tek parti rejiminin güçlendirilmesi, 1945’te çok partili rejime geçiş kararı alınsa da bu süreç İnönü’nün kontrolünde gerçekleşmesi ve bu geçişin gönülsüz olması İnönü’nün iktidarı bırakmamak için direndiğinin de kanıtıdır.
5. Ekonomik Politikalar ve Varlık Vergisi (Tek mantıklı politikası bu olsa da gayri Müslümlerin çıkarlarını koruduğu için bir açıdan onlara yardım etsinler diye haraç kesti de diyebiliriz.)
İnönü’nün savaş dönemi ekonomik politikaları, özellikle 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi, gayrimüslim azınlıkları hedef aldığı ve ekonomik yıkıma yol açtığı için “ihanet” olarak nitelenir. Varlık Vergisi, savaş ekonomisini finanse etmek için çıkarıldı, ancak uygulamada gayrimüslim azınlıklar (Yahudi, Ermeni, Rum) orantısız şekilde vergilendirildi. Ödeyemeyenler, Aşkale gibi çalışma kamplarına gönderildi. Bu politika hem iç hem dış kamuoyunda tepki çekti ve İnönü hükümetinin ayrımcı bir tutum sergilediği eleştirilerine yol açtı. Savunucular, savaş koşullarında ekonomik kaynak yaratma zorunluluğunu öne sürse de uygulamanın adaletsizliği genel olarak kabul edildi.
6. 1937-1938 Döneminde Atatürk ile Çatışmalar
İnönü’nün 1937’de Atatürk ile yaşadığı görüş ayrılıkları ve istifası, Atatürk’ün vizyonuna “ihanet” olarak görülür. Özellikle, İnönü’nün 1938 sonrası Atatürk’ün bazı politikalarını terk ettiğini görebiliriz. 1937’de İnönü, Atatürk ile ekonomik (devletçilik) ve dış politika (Balkan Paktı, Hatay meselesi) konularında anlaşmazlık yaşamıştır. İnönü, Başbakanlıktan istifa ettiğinde yerine Celal Bayar atanmıştır. 1938’de İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi, bu çatışmaların sona erdiği izlenimi verse de İnönü’nün Atatürk’ün millî hedeflerinden saparak daha Batıcı bir çizgi izlediği açıktır. Atatürk’ün 1938’de vefatından sonra Cumhurbaşkanı olarak şaibeyle seçilen İnönü’nün, onun “anti-emperyalist” çizgisinden uzaklaşarak Batı merkezli politikalara yönelmesi, en keskin eleştiri konusu olmuştur. Özellikle 1919’da İnönü’nün Atatürk’e yazdığı “Memleketi Amerikan denetimine bırakmak tek çaredir” içerikli mektup, bu iddiaları besleyen tarihsel bir kanıt olarak sunulur. İnönü’nün Atatürk ile taban tabana zıt bir politika sergilemesi, Atatürk’ün ölümünden sonra tüm eleştirileri kanıtlar niteliktedir.
6/1.Ekonomik Çatışma: “Devletçilik”te Temel Ayrışma
Atatürk’ün Vizyonu: Hızlı sanayileşme için devletin doğrudan yatırımcı rolünü savunuyor, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda (ağır sanayi, demiryolu) kamunun öncülüğünü şart görüyordu. Sümerbank (1933), Etibank (1935) ve Karabük Demir-Çelik (1937) bu politikaların somut örnekleriydi.
İnönü’nün Tutumu: Bütçe disiplini ve dış denge kaygısıyla daha temkinliydi. Devlet yatırımlarının “kontrollü” ilerlemesini, özel teşebbüsün önünün tıkanmamasını savunuyordu (Koçak, 2018).
Kırılma Noktası: Atatürk’ün İnönü’yü, sanayi hamlelerini “yavaşlattığı” gerekçesiyle eleştirmesi ve Bayar’ın İş Bankası kökenli “özel sektör yanlısı” profilini tercihi, çatışmayı derinleştirdi (Aydemir, 2005).
6/2. Dış Politikada Kılıçların Çekildiği An: Hatay ve Balkanlar
Hatay Meselesi:
Atatürk, Fransız mandası altındaki Hatay’ın derhal anavatana katılması için askerî-diplomatik baskıyı (sınıra yığınak, Milletler Cemiyeti’nde mücadele) savunuyordu.
İnönü ise Fransa ile ilişkileri germemek adına “zaman kazanma” politikasını önerdi. Atatürk’ün bu tutumu “pasiflik” olarak yorumlaması, krizi tırmandırdı (Deringil, 1994).
Atatürk, İnönü’nün istifasından sonra Hatay konusunda doğrudan kontrolü ele aldı ve 1938’de bağımsız Hatay Devleti’nin kurulmasını sağladı.
6/3.Balkan Paktı:
· Atatürk, Türkiye-Yunanistan-Romanya-Yugoslavya ittifakını (1934) bölgesel güvenlik için hayati görüyordu.
· İnönü, Pakt’ın revize edilerek İtalyan tehdidine karşı etkinleştirilmesini istiyordu. Fikir ayrılığı, “ittifakların işlevselliği”nde derin bir güvensizlik yarattı (Armaoğlu, 1991).
7. İkinci Dünya Savaşı sırasında 12 Adalar
İkinci Dünya Savaşı sırasında 12 Adalar’ın Türkiye’ye önerildiği, ya da bu konuda Türkiye lehine fırsatlar doğduğu, ancak İsmet İnönü’nün buna karşılık “çekingen” davrandığını tarihi kaynaklardan biliyoruz
Peki alınamaz mıydı?
İsmetinönü.org.tr de İnönü için şöyle der “Türk azınlığının bulunduğu yerler hariç tutulursa nüfusları tümüyle Yunanlılardan oluşan 12 Adalar’ın Türkiye’ye verilmesinin gerçekçi bir gelişme olamayacağını, bunun maliyeti çok yüksek bir maceradan öteye geçmeyeceğini” düşünmüş. İşte İnönü bu kadar hain bir adamdı. O dönemde Churchill’in bu konudaki girişimleri (Adana ve Kahire görüşmeleri) dönemin çok iyi bilinen kilometre taşları arasında yer alır. Churchill Kıbrıs’ın Türkiye’ye bırakılmasını ima etmiş olsa da İngiltere itirazları ile somut bir duruma gelmemiştir. Yani anlayacağınız aklı ABD olan bir başkanın “Türk maceralarına değil ama basiretsiz İngiliz ajanı maceralarına” atıldığımızı teyit etmiş oluyoruz.
Gelelim Almanya’ya… Geçtiğimiz haftalarda bir televizyon programında bir akademisyen tarafından “Başbakanlık Hususi Kalemi”nde bulunan bir belgeden bahsedildi. Buna göre 1943 yılı Eylül ayında Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği’nin bir istihbarat görevlisi, o tarihte Türk İstihbarat Örgütü’nün başında bulunan Naci Perkel’i ziyaret ediyor ve şunları söylüyor:
“Sefirimiz Von Papen bana şunları söyledi: Karargâh-ı Umumi’den (Genel Karargâh’tan) bir telgraf aldım ve bu telgrafta ‘Adaları Türklere teslim etmek istiyoruz. Kendileriyle konuş, bu teklifimizin kabul edilip edilmeyeceğini bize bildir’ deniyor”.
Başbakan Şükrü Saraçoğlu durumu hemen o sırada Kars’da bir yurt gezisinde bulunan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bildiriyor ve talimat istiyor. İnönü’nün cevabı şöyledir:
“… Adaları kayıtsız ve şartsız kullanmak üzere alabiliriz. Yoksa bu yüzden İngilizlerle Yunanlılarla ihtilafa giremeyiz” … akıl alır gibi değil dimi…Siz olsanız alır mıydınız almaz mıydınız… Ben cevap vereyim. Damarlarında %10 Türk kanı olan herkes alırız derdi. İşte bugünün Ak partisi, bugünün CHP si ve bugünün tüm basiretsiz siyasileri bu sürecin azılı hizmetkarlarıdır.
Genel Değerlendirme
İnönü’nün 4. Ve son ittifakı ise İttihat ve Terakkidir.
İttihat ve Terakki’nin batı yanlısı mantığını İsmet İnönü’nün Mustafa Kemal’e 1919 yılında henüz İstanbul’da iken yazdığı şu mektupta da görebilirsiniz;” Bütün memleketi parçalamadan ülkeyi bir Amerikan denetimine bırakmak yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir…” demiştir.
Nitekim o yıllardan başlayarak 86 yıldır yapılmaya çalışılan da budur. Başkanlık sistemi, din tabanlı eğitim, Türkçeleşmiş ad ve soyad kanunu ile kime isim verildiği bilinmeyen vatandaşlık edinimleri (o dönem ad, soyad yazılacaktı Türkler haricinde Türkçeleştirme zorunluluğu yoktu. Bugün ihanete konu isimlerin Türk soyadı aldığına tanık oluyoruz.), serbest piyasa, liberal bakış, yardım alan bağımlı ekonomi, yardım alan askeri ekonomi, siyasi kanada bağımlı din tabanlı asker ocağı ve bilimde eğitimle yok edilen beyin göçüne sebep olan politikalar…
Tanıdık geldi mi? İşte ihanet o yıllarda başlamıştı…İnkılaplar ve devrimler yok sayıldı. Üretim ile gelen ekonomik bağımsızlık yok sayıldı. Bilim ile gelen Hezarfen Türkler beyin göçü yolu ile Avrupa’ya satıldı.
Bu ihanetleri hala devam ettiren var mı yok mu? Buna siz karar verin.
Tersine Devrimi kimler devam ettiriyor?
Bu politikalar günümüzde hala aynı ölçümlemelerle siyasi cenahta ve mecliste varlığını sürdürüyor mu?
Müslüman Türk kavramı ile Türkçü olduğunu söyleyerek Laiklik kavramını devre dışı bırakmak isteyenler,
Atatürk ilkelerini bölüp siyasi birer görüşmüş gibi sunarak; sözde milliyetçi, sözde devrimciler Atatürk ilkelerini birbirleriyle çatıştırarak Atatürkçülüğe ihanet edenler, bugünde aynı yere ve aynı amaca hizmet etmekte değiller midir? ….
Değerli Türk milleti; siz bu siyasileri önder kabul ederek aynı emel ve amaca da hizmet etmekte değil misiniz?
Önerilen Kaynaklar
- Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), İletişim Yayınları, 2010. İnönü’nün politikalarının kapsamlı analizi.
- Cemil Koçak, Atatürk ve İnönü: İki Lider Arasında, İletişim Yayınları, 2018. İki liderin ilişkilerini inceler.
- https://www.kayseri.bel.tr/uploads/pdf/kayseri_ucak_fabrikasi.pdf
- Atam dergi https://atamdergi.gov.tr/tam-metin/126/tur Musul olayları
5. Erkal Etçioğlu Yenigün Gazetesi https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/zaman-tunelinde-ihanet/
- Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Remzi Kitabevi, 2005. İnönü’nün biyografisi ve eleştiriler.
- Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 1991. Dış politika bağlamında İnönü.
- Rıdvan Akar, Varlık Vergisi: Tek Parti Rejiminde Azınlık Karşıtı Politika, Belge Yayınları, 1992. Verginin azınlıklar üzerindeki etkisini detaylı inceler.
- TBMM Arşivi: Resmî belgeler ve tutanaklar (Varlık Vergisi, Fulbright Anlaşması, 11 Kasım 1938 oturumu).
- TBMM Arşivi: Varlık Vergisi Kanunu’nun (11 Kasım 1942) tartışma tutanakları, resmî belgeler içerir.
- İnönü Vakfı Arşivi: İnönü’nün 1963’te yaptığı “Washington’un haberi oluyor” itirafını içeren konuşmaları, İsmet İnönü Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri (1944-1950) adlı eserde bulunabilir.
- Selim Deringil, Dış Politikada Denge Oyunu: İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994. İnönü’nün tarafsızlık politikasını detaylı inceler.
- Metin Toker, Demokrasiye Geçiş Yılları, Bilgi Yayınevi, 1990. İnönü’nün savaş dönemi politikalarını savunur.
- Metin Toker, İsmet Paşa ile 10 Yıl, Bilgi Yayınevi, 1998. İnönü’nün 1937-1938 dönemine dair anılarını içerir.
- Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları ve Azınlıklar, İletişim Yayınları, 2006. Varlık Vergisi’nin azınlıklar üzerindeki etkisini ele alır.
- Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim Yayınları, 2000. Ekonomik politikaların milliyetçi arka planını ele alır.