Ömer Kalaycı[1] 07 Şubat 2024
Giriş
Bölücüler, ister siyasal ister silahlı olsun ancak emperyalist devletlere bel bağlayarak, onlardan alacakları siyasi, ekonomik ve askeri yardımlarla ayakta kalmaya ve hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Emperyalistler de bölücüleri, küresel/bölgesel hedeflerine ulaşmak için birer aparat olarak kullanırlar. Gerek Osmanlı son dönemi gerek Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleşen “Kürtçü İsyan/Ayaklanma” hareketlerine baktığımızda bölücülüğün, emperyalist ülkelerin kimi zaman kışkırtma kimi zaman da destekler vererek sürdürüldüğü görülür. Emperyalist ülkeler, bölücülere verdikleri yoğun destek zamanlarının özellikle Türkiye’nin lehine dönüşecek dış politik gelişme/kararlara denk geldiği dönemlerdir.
“Kürtçülük, Kürtler ve Kürdistan” adına ilk uluslararası resmi Memorandum talebi, on yıl gibi bir süre Osmanlı devleti İsveç Stockholm sefirliğini de yapmış olan Şerif Paşa tarafından 1919’da Paris Barış Konferansı’nda, ‘Onlar Konseyi’nde dile getirilmiştir[2]. Şerif Paşa, 16 Ocak 1919’da Cenevre’de Prens Sabahattin, Reşit bey, Cemil Paşa gibi isimlerinde katılımıyla toplanan kongrede, Paris Barış Konferansı’na “liberalleri” temsilen seçilmiş ve konuşma yapmıştır. Bu görevden istifa ettikten sonra ‘Kürdistan Teali Cemiyeti’ adına Paris’teki Kürtlerin Temsilcisi olmuştur[3]. Malumunuz ‘Kürdistan Teali Cemiyeti’, “Mütarekeden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığı süreç içerisinde Wilson Prensiplerinden faydalanarak[4] kurulmuştur. Kürt Delegasyonu Başkanı sıfatıyla Şerif Paşa 22 Mart 1919’da memorandumu, Ermeni taleplerini “ölçüsüzce emperyalist” olarak nitelendirerek başlamış ve tüm memorandum konuşması boyunca Ermenilerle toprak rekabetini sürdürmüştür. Şerif Paşa’nın Memorandumda sarf ettiği başlıca cümleler:
“Wilson Prensipler gereğince, tam anlamıyla bağımsız ve özgür Kürt Devleti kurulması için her şey Kürtlerin lehine görülüyor.”
“Bay Wilson’un 14 noktası Osmanlı hükümeti tarafından bütünüyle kabul edilmiştir. Kürtler, yüzyıllarca egemenliği altında yaşadıkları imparatorluğun vefasını asla unutmadan, adet ve geleneklerini koruyarak bağımsızlıklarını isteyebilme hakkından faydalanabileceklerini umuyorlar.”
“… Barış Konferansı’ndan, milletler prensibine uygun olarak Kürdistan’da Kürtlerin çoğunlukta oldukları diyarları içine alacak sınır hattını çekmekle görevli bir Uluslararası Komisyon görevlendirilmesini rica ediyoruz…”
“Kongre’nin adaletine inançla, eğer hareket olanağı bırakılırsa çok eski ve ihya olmakta azimli bir halkın hayatını ve geleceğini Kongre’ye emanet ediyoruz.”
Bölücü Kürtçülüğün, Emperyalist Devletlerden Yardım/Destek talepleri
1919 Paris Barış Konferansı’ndan günümüze Emperyalist devletlerden, Milletler Cemiyeti’nden (MC) ve sonrasında Birleşmiş Milletler ’den (BM) pek çok sefer siyasi/hukuki, ekonomik yaptırım, askeri müdahale gibi konularda yardım talep edilmiştir. İstenen bu yardımlardan biri de Fransa hegemonyasında kurulacak bir Kürdistan projesidir. Bu talep Bedirhan Aşireti liderlerinden gelir.
Bedirhan Aşiretinin “Fransa hegemonyasında Kürdistan” Projesi
Bedirhan aşireti adına Cenevreli avukat Albert Wuerin 22 Şubat 1921’de Milletler Cemiyeti’ne bir mektup[5] gönderir. Bedirhanların “Kürdistan’ın” en eski ailelerinden olduğu iddia edilen mektupta, Fransa hegemonyasında “Kürdistan” kurulması talep edilmektedir. Dilekçenin ek kısmında yine Bedirhanların avukatı tarafından imzalanan ve 22 Kasım 1920’de gönderilmiş bir not vardır. Notta; Bedirhanların 1872, 1892, 1910 ve 1916’da ayaklanmaları kışkırttıkları yazılmaktadır. Sevr antlaşmasına dayanarak, Bedirhan egemenliği altında, Ermenistan’ın varlığını da teminat altına alan bir “Kürdistan” kurulabileceği yazılmaktadır (Sevr Antlaşmasının 62-64 maddelerinden oluşan Üçüncü Kısım başlığı Kürdistan’dır). Sevr Antlaşmasının 64. Maddesi: “Bu havali Kürtlerinin ekseriyeti Türkiye’den ayrılarak müstakil olmak arzu ettiğini ispat ederek Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat ederler ve Meclis de ahali-i mezkureyi bu istiklale layık görür ve onlara istiklal bahşetmesini Türkiye’ye tavsiye eyler ise Türkiye işbu tavsiyeye muvafakat ve bu havali üzerindeki bilcümle hukukundan feragat etmeği şimdiden taahhüt eder.”
Kürt Birliği için Düzenlenen Yardım Mektupları
“Kürt Birliği” 1925’te Milletler Cemiyeti’ne gönderdiği Kürt ayrılıkçılığının önemli isimlerinden Halil Bedirhan ile M. D. Salim tarafından imzalanan dilekçede, Batılı devletlere hitaben, Türklere karşı harekete geçme çağrısı[6] yapmışlardır. “Türklere karşı harekete geçme” çağrısı; Ayrılıkçı/Bölücü Kürtlerin, uluslararası çapta ilk dillendirdikleri kalkışmadır. Kaleme alınan ve destek istenen mektup, Şeyh Sait isyanının devam ettiği günlerde yazılmış olması açısından oldukça önemlidir.
Kürt Birliği’nin Milletler Cemiyeti’ne (MC) gönderdiği bir diğer destek mektubu ise: İngiltere ile Türkiye arasındaki Musul Sorunu MC’ne taşınırken, Musul Vilayetinin Türkiye’ye verilmemesi yönünde kaleme alınmıştır. 1 Ekim 1924 tarihinde MC Konseyi’ne sunulan memorandumda, Türklere ve Ankara hükümetine karşı saldırgan ifadelerden yoksun şu talep iletilmiştir. “Musul’da bu koşullarda Türk yönetiminin yeniden kurulması, genel olarak halkların, özel olarak da otonom varlığı Sevres Antlaşması’yla onaylanan Kürt halkının haklarına yönelik en aleni şekilde şiddet olacaktır. Böyle bir ihtimal, Musul eyaletini menhus karışıklıklar içine atacak sürekli bir çatışma durumu yaratacaktır. Konseyde cisimleşen milletler cemiyetinin, hiçbir zaman, kendi asıl gücünü oluşturan adalet ve hak prensiplerinden vazgeçmeyeceğine ve hoş plebisit prensibiyle süslenmiş olsa bile Türk talebini geri çevireceğine inanıyoruz.”[7]
Seyid Rıza ve Aşiretlerden Emperyalistlere Çağrı
Seyit Rıza, Temmuz 1937’de hem İngiltere’ye hem de Milletler Cemiyeti’ne mektuplar[8] gönderir. Mektuplar farklı yerlere gitmiş olsa da içerikleri aynıdır. Yanı sıra ayrılıkçı Kürt Aşiretlerin, 20 Kasım 1937 tarihli mektuplarıyla MC’den bölgeye uluslararası komisyon göndermesini isterler[9]. Gönderilen yardım/destek mektuplarında “Hasnan, Kalan ve Kouan aşiret” liderlerinin imzaları yer almaktadır.
Mustafa Barzani’den ABD’ye Mektuplar
Bağdat yönetimi ile çatışmaların başladığı günlerde Mustafa Barzani, 3 Mart 1965’de ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Strong’a mektup gönderir[10]. Mektupta kısaca, Irak hükümetinin silahlı grupları dağıtmaya ve Irak’ın Kuzeyinde kontrol kurmaya çalışmasından şikâyet edilir. Barzani, “Kürt Sorununu” uluslararasılaştırabilmesi için Tahran’daki ABD Büyükelçiliği üzerinden ABD yönetimine mesajlar göndermiştir. Başkan Johnson’a iletilmek üzere Büyükelçiliğe gönderilen 15 Ocak 1966 tarihli dilekçede[11]: Barzani, hedeflerinin Amerikan çıkar/hedefleriyle uyumlu bir sistem içinde olduğunu söylemektedir. Sözde Kürt Sorununun, sadece Irak’ın bir iç sorunu olmadığını, BM üzerinden uluslararasılaştığını savunmaktadır. Ayrıca mektupta Irak’a karşı silah ambargosu uygulanmasını istemektedir.
KUK, YPG, PJAK, HDP Talepleri
21 Eylül 2015 tarihli ‘Kürt Ulusal Kongresi’nin KUK, YPG, PJAK terör örgütleriyle beraber HDP-Avrupa (şimdiki DEM) imzası taşıyan mektupta[12] “Hazırlandığımızı bilmenizi isteriz” ifadesi geçmekte; mektup Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a gönderilmiştir. “Hazırlandığımızı bilmenizi isteriz” cümlesi, ancak “hazırlığınız ne durumda sorusunun yanıtıdır.” Eylül 2015 tarihi, aynı zamanda “serhildan” denen Bölücü Kürtçü ayaklanma çağrısı değil midir?
Mektupta, kendi amacını, Türkiye’ye karşı, “yönetiminiz altındaki mekanizmaları önleyici şekilde harekete geçirmenizi talep ediyoruz” şeklinde tarif edilmektedir. İlgili mektupta: BM’nin, önleyici mekanizmalarının bölge ülkelerine karşı harekete geçirilmesi maksadıyla bir delegasyon oluşturulması istenmiş ve ikinci kez ve vurgulu biçimde “alacağınız olan tüm desteği sunmak için hazırlandığımızı bilmenizi isteriz” şeklinde ifadeye yer verilmiştir.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a gönderilen 20 Mayıs 2016 tarihli mektupta[13] ise HDP-Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ imzaları yer almaktadır. Mektup, İstanbul’da toplanan “Birinci Dünya İnsani Zirvesi” adı altında kaleme alındığı ve müdahale mekanizmalarının harekete geçirilmesine yöneliktir. Mektupta, imzası bulunan Demirtaş ve Yüksekdağ; “Bu zirvenin Türk sınırı çevresindeki şiddete de cevap olacak şekilde uluslararası mekanizmaları harekete geçirilmesini umuyoruz” mesajını verirler.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a gönderilen bir başka mektup[14], 16 Ocak 2014 tarihli olup Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü imzası taşımaktadır. Söz konusu mektupta; “HDP olarak biz, ilk günden itibaren, BAAS rejiminin baskılarına karşı başlatılmış olan halk ayaklanmasını çok yakından takip ettik” cümlelerine yer verilmiştir. Ayrıca bahsi geçen mektupta: Suriye için yapılan emperyalist planların HDP tarafından Türkiye için de model olarak kullanılması istenmiştir. “Güçlü şekilde inanıyoruz ki Suriye’nin geleceğini tartışmak için toplanan İkinci Cenevre Konvansiyonu, sadece Suriye halkları için değil, Türkiye halkları ve tüm geniş Ortadoğu için çok önemlidir” ifadelerine yer verilmiştir.
Bu mektuptan tam 7 ay sonra Demirtaş/Yüksekdağ dünya kamuoyuna çağrı yayınlamışlar ve bu çağrı HDP Dış İlişkiler Büro üyesi Evren Çelik imzasıyla BM’ye gönderilmiştir[15]. Mektupta kısaca: IŞİD’in saldırıları sonrası bölge halkının savunmasız kaldığı ileri sürülerek diplomatik müdahale ile insani koridor açması için Türkiye’nin “yüreklendirilmesi” istenmiştir. Şaka gibi ancak gerçek. Binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, “yüreklendirilmesi” konusu ne tarihin hiçbir döneminde ayrı bir millet olmayan ve devlet kuramamış ayrılıkçı/bölücü Kürtçülüğe kalmış ne de medet umdukları emperyalistlere.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a, üzerinde TBMM başlıklı gönderilen bir başka yardım/destek talep mektubunda ise Leyla Zana imzası yer alır. Zana gönderdiği mektubunda “Güney ve özellikle Güneybatı Kürdistan’da IŞİD saldırılarını önleyebilmek için; insani yardım ve “tüm Kürt bölgelerinde” bölücü örgütler tarafından oluşturulan yönetimlerle işbirliği[16] gerçekleştirilmesi gerektiği üzerine durmuştur.
BM’ye gönderilmiş ve referandum istekleriyle ilgili mektuplar sadece BM ile sınırlı kalmamış yanı sıra; ABD Kongresi, Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği (AB) Konseyi’ne de gönderilmiştir. Yardım/destek talepleriyle ilgili gönderilen mektupların adresleri bölücü Kürtçülüğün ardındaki emperyalistleri zaten göstermektedir.
“Kürtçülüğün” silahlı kolu olan bölücü terör örgütü, 1999’da Viyana Uluslararası Merkezi’ne zorla girmiş, genel müdür yardımcısı Nandasiri Jasentuliyana’ya ile BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a ulaştırılması için bir mektup kaleme almışlardır. Bölücü terör örgütünün mektubunda, örgüt lideri Öcalan için BM şemsiyesi altında, “parlamenterlerden ve hukukçulardan oluşan bir uluslararası delegasyonun Türkiye’ye gönderilmesi; Kürt Sorununu görüşmek üzere uluslararası konferans toplanması ve bu taleplerin basına duyurulması[17]” taleplerine yer verilmiştir.
Sonuç yerine
Emperyalistler, Türklere “Sevr Antlaşması’nı kabul ettirememiş, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarınca yürürlüğe sokulmamış; Sevr yırtıp atılmış, tarihin çöplüğüne gömülmüştür. “Kürtçülük ve Kürdistan” Lozan Barış Antlaşması’nı sindirememiş uluslararası emperyalist bir projedir. “Kürtçülük ve Kürdistan” projesi, Sevr’in ilgili maddelerini, “Kürtçülük” ve onun silahlı aparatı olan bölücü terör örgütü eliyle gerçekleşemese bile Türkiye’ye; ekonomik, insan kaybı ve diğer konularda zarar vermektedir. “Kürtçülük ve Kürdistan” projesini, bölge politikalarının merkezine konumlandıran devletlerin, özellikle 1960’lardan günümüze kadar; ayrılıkçı/bölücü Kürtlerde “bir bağımsız devlet kurma yeteneğini görememişlerdir. Fakat “Kürtçülüğü ve Kürdistan” hayalini sürdürmekte istikrarlı olan ayrılıkçı/bölücü Kürtler ve her türlü yardım/desteği aldıkları emperyalistlerin bölgedeki sözde amaç/çıkarları (jeopolitik-enerji-ekonomik) devam ettiği sürece, bu projeden en verimli şekilde kazanç elde etmek isteyeceklerdir.
Türk devleti, hem dışarıda hem içeride bu emperyalist projeyi destekleyen ve güdenlerle mücadele etmektedir. Üzücü olan: bugünlerde ruhunu emperyalistlere satmış ne oldukları belirsizlerin ellerini açarak “Selanik dönmeleri” diyerek beddualar ettiği, yeşili-kızılı ortaklaşa Türk millî kimliğine, ulus devlet yapısına ve kurucu ilkelere karşı her türlü kara propagandayla, adeta Sevr’i küllerinden yeniden alevlendirerek dayatmaya çalışanların oldukça iyi organize olmalarıdır. Hiç şüphesiz bu işbirliği; bölücü terör örgütü, bölücü terör örgütünün taşeronları, Arap seviciliğine adanmış ömürleriyle hilafetçi/şeriatçılar, Hasan Sabbah’tan günümüze en dinamik istihbarat ve terör örgütü FETÖ ile bunların lobicileri vardır. Bu haliyle Türkiye, bir büyük kolektif terör-terörizmin hedefi konumundadır.
Kaynaklar:
[1] Uluslararası Güvenlik ve Dış Politika Araştırmacısı, [email protected]
[2] Memorandum sur les Revendications du Peuple Kurde, BOA HR SYS 2655.2.1.
[3] Rohat Alakom, “Şerif Paşa Bir Kürt Diplomatının Fırtınalı Yılları (1865-1951)”, Avesta Yayınları, İstanbul, 2016, s. 103.
[4] Zeynep Çamsoy, “Milli Mücadele Döneminde Kürdistan Teali Cemiyeti”, Yayımlanmamış YL Tezi, AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2007, s. 104.
[5] 22 Şubat 1921, Albert Wuerin ’den Milletler Cemiyeti genel sekreterine, Rapor ismi: UNAG R587/11.11114.11114.
[6] İlgili Mektup: UNAG R620/11.43566.43566.
[7] Memorandum Presente au Conseil de la Societe des Nations, UNAG R605-11-25888-39891
[8] 30 Temmuz 1937, Seyit Rıza’dan Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri’ne, UNAG R3640-1-12279-12279.
[9] İlgili Mektup: UNAG R3640-1-12279-12279.
[10] 3 Mart 1965, Mustafa Barzani’den Büyükelçi Strong’a, TNA (USA) NAID 183.523.927.
[11] 15 Ocak 1966, Mustafa Barzani’den Başkan Johnson’a, TNA (USA) NAID 183.523.927.
[12] 21 Eylül 2015, Kürt Ulusal Konseyi (KUK)’dan dan Ban Ki-Moon’a, UNA S-1959-0264-0010-00022.
[13] 20 Mayıs 2016, Demirtaş ve Yüksekdağ’dan Ban Ki-moon’a, UNA S-1959-0311-0001-00022.
[14] 16 Ocak 2014, Tuncel ve Kürkçü’den Ban Ki-Moon’a, S-1959-0201-0004-00030.
[15] 12 Ağustos 2014, HDP Dış İlişkiler Büro Evren Çelik’ten BM’ye, UNA S-1959-0188-0005-00006.
[16] 11 Ağustos 2014, Leyla Zana’dan Ban Ki-Moon’a, UNA S-1959-0210-0003-00020.
[17] UNA S-1094-0018-07-00005.