Binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip olan Türk milleti, nice düşmanla mücadele etmiş, nice badire atlatmış ama her seferinde devletini yeniden kurmayı, milletini ayağa kaldırmayı başarmıştır. Ne zaman ki devletin yönetimi Türk’ün elinden çıkmış, işte o zaman çöküş başlamış, ihanet kurumsallaşmıştır.
Bugün benzer bir döneme şahitlik ediyoruz. Türk adını anmaktan utananlar, Türk’e düşmanlık edenlerle kol kola yürüyenler devletin en mahrem köşelerine kadar sızmış durumda. Kimi zaman “kardeşlik” adı altında Kürtçülüğü meşrulaştırıyorlar, kimi zaman “ortak medeniyet” yalanlarıyla Arapçılığı parlatıyorlar. Rum’la, Ermeni’yle sözde helalleşme tiyatroları oynanıyor, Türk’ün tarihi küçümseniyor.
Oysa biz bu coğrafyada Kürde rağmen, Araba rağmen, Ruma rağmen, Ermeni’ye rağmen devlet kurduk. Kurduğumuz her devlet, Türk’ün bileğinin gücüyle, yüreğinin ferasetiyle yükseldi. Bugün yaşananlar Türk devletlerinin tarihte defalarca maruz kaldığı o meşhur “yönetim hastalığı”ndan ibarettir: Gayri-Türk unsurların iktidarı ele geçirmesi.
Ama bu geçicidir. Çünkü tarihin tekeri hep Türk milletinden yana dönmüştür. Evet, bugün görünüşte muktedir olanlar olabilir, ama o koltukların ne kadar sahipsiz olduğunu en iyi tarih bilir. Dün Kenan Evren korku iklimiyle devleti yönetti. Sonra ne oldu? Hasta yatağında yargılandı. Bugün ihanet edenler, millete sırtını dönenler, Türk düşmanlarıyla saf tutanlar da aynı sonu tadacaktır.
Bu sefer bir fark var: Her şey kayıt altında. Söylenen her söz, yapılan her anlaşma, verilen her taviz milletin hafızasına kazındı. Hiçbir hain “bilmiyordum” bahanesine sığınamayacak. Ve elbette, Türk adaletinden kaçamayacak.
Zaman, yeniden silkelenme ve kendimize dönme zamanıdır. Türk milleti yeniden özüne döndüğünde, devleti de milleti de Türk’ün eliyle şahlanacaktır. Bu topraklar Türksüz olmaz. Türk devleti Türk’ündür!
