İngiliz’in kuyruk acısı tam 100 yıldır dinmedi. Çünkü onlar, bir Türk evladının “tam bağımsızlık” diyerek dünyanın en büyük imparatorluklarına meydan okuyuşunu hiçbir zaman hazmedemediler. Lozan’da masa devrilince, haritalar yırtılınca, kuklalar ellerinden gidince, bu defa içimizden piyonlar yetiştirdiler. Saltanat gitti ama saray kafası kaldı. Hilafet gitti ama sahte halifeler çoğaldı. İngiliz, bu topraklarda yenildi ama zihniyeti hâlâ yaşamaya devam ediyor.
İşte bugün karşı karşıya olduğumuz tablo budur. Bir yanda 20 yıldır iktidarda olup millî olan ne varsa özelleştiren, devleti adım adım cemaatlere, vakıflara, küresel şirketlere teslim eden bir yapı… Öte yanda “Atatürk’ün partisi”yiz diyerek Kandil’le kol kola giren, ABD’den demokrasi, Avrupa’dan adalet isteyen bir başka yapı. Sanıyor musunuz ki aralarında fark var? Hayır. Bunlar aynı merkezin farklı makyajlanmış yüzleridir.
Bir İhanetin Camilerden Uçaklara Taşınması
Kurtuluş Savaşı verilirken, düşmana değil de Mustafa Kemal’e düşmanlık eden bir zümre vardı. Adına “alim” dediler, “hoca” dediler ama İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nden, mandacı çevrelerden aldıkları emirle camilerde milleti Kuvâ-yi Milliye’ye karşı kışkırttılar. Yazdıkları fetvalar İngiliz uçaklarıyla Anadolu semalarına atıldı. Sözde din kisvesi altında milletin evlatlarını kardeş kanına sürüklemek istediler.
Atatürk bu nedenle hem hilafeti hem saltanatı kaldırdı. Çünkü bu iki yapı, emperyalizmin elinde birer aparat haline gelmişti. Millete değil, İngiliz’e hizmet ediyorlardı. Cumhuriyet bu yüzden kuruldu. Milletin iradesi tecelli etsin diye.
Ama İngiliz aklı, bu millete sızmanın yollarını biliyordu. “Din” elden gidiyor diyerek tarikatları yeniden örgütlediler. “Kürtler eziliyor” yalanıyla etnik kimlik kartını piyasaya sürdüler. Bugün hâlâ bu iki damar üzerinden Türkiye kuşatma altında: İslamcılık ve Kürtçülük.
Sözde Atatürkçü, Gerçekte Mandacı Yeni CHP
Bugün “Atatürk’ün partisi” diye pazarlanan CHP ise tam bir ironi. Ne milli duruş kalmış, ne laiklik anlayışı. CHP yönetimi, ABD Büyükelçisi ile gizli görüşmeler yaparken; Kandil’in siyasi uzantısıyla “demokrasi ittifakı” kurarken, bir yandan da eski solculardan yeni mandacılar devşiriyor.
Genel başkanları her fırsatta “Kürt kimliğini tanıyacağız” diyor, “anadilde eğitim” mesajı veriyor. Ne Atatürk’ün milliyetçiliğinden haberleri var ne de cumhuriyetin kuruluş felsefesinden. Onlar için Atatürk, artık sadece seçim afişlerinde kullanılan bir figür. Zihnen Batı’ya, ruhen etnikçiliğe teslim olmuş durumdalar.
İktidar da Muhalefet de Aynı Projenin Farklı Şubeleri
Sanmayın ki bu yozlaşma yalnızca CHP’de var. Bugünkü iktidar da, “yerli ve milli” sloganları altında en büyük teslimiyet politikalarını yürüttü. Libya’dan Kıbrıs’a, Karabağ’dan Orta Asya’ya kadar birçok cephede Türk’ün gücünü gösterme fırsatı varken; içeride ekonomik bağımsızlık, eğitimde millîlik ve kültürde Türk kimliği sistemli biçimde budandı.
Bu sistemde seçmen sadece figürandır. Seçimlerle yöneticiler değişir ama yöneten akıl değişmez. Türkiye, adı konmamış bir vesayet sistemiyle idare ediliyor. Ne sağcılar sağcı, ne solcular solcu. Herkes aynı merkeze, aynı küresel akla çalışıyor. Görünen vitrin farklı ama toptancı zinciri aynı yere ait.
Sivil toplum kuruluşları, medya patronları, sözde aydınlar, ekran yorumcuları, sahte tarikat şeyhleri ve etnik lobiler… Hepsi bu vesayetin uzantılarıdır. Siyaset ise bunların pazarlama departmanı gibi çalışıyor.
Türk Milleti Bu Tiyatroyu Artık Yırtmalıdır
Ey Türk milleti! Artık bu sahte tiyatroyu seyretmekten vazgeçmelisin. Sağ-sol, iktidar-muhalefet gibi ayrımlar seni oyalamak için kuruldu. Bugün mücadele “Türk Milleti” ile “Türk devletini içeriden çökertmek isteyen yapılar” arasındadır.
İktidar da muhalefet de aynı tezgâhın mamulüdür. Onlardan medet ummak, bataklıktan içme suyu beklemektir. Gerçek kurtuluş, Atatürk’ün o net sözüyle mümkündür:
“Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Bugün Türk milleti yeniden Kuvâ-yi Milliye ruhunu kuşanmak zorundadır. Artık kurtarıcı aramayı bırakmalı, kendi içinde yeni bir millî direnişi başlatmalıdır. Bu da ne partilerle ne de liderlerle olur. Bu, sadece hakiki Türk aydınlarıyla, milli teşkilatlarla ve feraset sahibi halkla olur.
Vakit, yeniden Türk’ün vakti olmalıdır.