Şu dizilerde, filmlerde gördüğümüz, genellikle Amerikan yaşam tarzlarındaki bazı yaşam kesitleri hep ilginç gelmiştir bana. Artık bir şehir efsanesi haline gelen kahvaltıda portakal suyu içmek mesela. Bir diğeri de yastık savaşıdır bu ilginç kesitlerin.
İki kez o savaşa katıldım (gazilik istidadı en çok bende var. Ruhun şad olsun Fuzuli).
Neyse, ilkinde ilkokul 4’te falanım. Anneli, çocuklu kalabalık bir gezmedeyiz. Biz çocukları çok ses çıkarıyoruz diye başka bir odaya attılar. Biraz korku hikâyeleri falan anlattık ama bitti. Herkes de sevmiyor o hikayeleri zaten. Benim aklıma da o gün izlediğim filmdeki yastık savaşı geldi. O yumuşacık yastıklarla birbirimize vuracağız da yırtılan yastıklardan her tarafa bembeyaz tüyler mi pamuklar mı neyse artık (Filmde uçuşanlar tüy mü yün mü ayrılmıyordu) uçuşacak. Üstümüz başımız hep bunlarla dolacak. Çok eğleneceğiz.
Kabul etti ortamdaki çocuklar, biraz tereddütlü de olsa. Neden tereddütlüler, birine yastık bile olsa vurmak kavga demektir ve kavga ettiğimiz anlaşılırsa anneler bizi bir daha gezmeye götürmezler. Risk büyük yani. Ev sahibi çocuklar odalardaki tüm yastıkları gizlice yanımıza getirmekle görevlendirildi. Bir soyguncu titizliğiyle de işlem tamamlandı. Hatta biri elinde yastıklarla misafir teyzelerden birine yakalanmıştı da, uykusu gelenler var, onlara götürüyorum deyip kurtulmuştu. Tahmin edebileceğiniz gibi tüm bu yakalanırsak ne olur, gören olursa ne deriz tarzı senaryoların da sahibi benim. (öhömm öhöm)
Sonunda yastıklarımız hazır, herkes önce yanındakine sonra bana bakıyor elinde yastıkla.
“E, şimdi ne olacak” der gibi.
Etkinliğin mimarı olan ben nasıl eğlenceli bir oyun başlatacağımı düşünerek elimdeki yastığı yanımdaki çocuğun kafasına doğru savurdum. Ama o da ne, yastık yüzünün yan tarafına çarpınca çocuğu kafa da diğer yana doğru savruldu mu? Ben kahkahalar beklerken acı dolu bir feryat geldi, çocuk düştü yere. Bu arada benim olayı başlattığımı gören diğerleri de birbirlerine vurmaya başladılar yastıklarla ama işler hiç de benim hayal ettiğim gibi gitmiyor. Deli gibi eğlenen, kahkaha dolu çocuk sesleri değil, artık kavga sesleri gelmeye başladı kulağıma. Arada canı yanıp ağlayanlar da var, küfredenler de.
Arada bana savrulan bir yastığı yakaladım yokladım şöyle elimle. Neden yırtılıp da etrafa tüyler, pamuklar saçılmadı, onun merakı içindeyim. Amana efendim yastıklar bildiğin taş gibi. Yün doluymuş meğer içleri. Onlar da uzun süredir çırpılmıyor (yün yastık ve yorganlar her yıl yıkanıp çırpılır, yumuşatılırmış eskiden) anlaşılan ki birbirlerine yapışmış iyice beton etkisi yapıyorlar.
Ben bu keşifleri yaparken ağlama, kavga seslerine anneler de geldi mi odaya?
Herkes kendi çocuğunu yakaladı, ağlıyorsa canı neden yanıyor onu anlamaya, ağlamıyorsa birinin canını yaktı da kavga ediyor diye azarlamaya başladı. Sadece benim annemde bir hareket yok, öyle bana bakıyor. Elimdeki yastığı neden mıncıklayıp duruyorum, uzun uzun yastığa bakıp aklımdan neyi geçiriyorum onu anlamaya çalışıyor..
Uzun lafın kısası bize ait olmayan çocuk oyunları bile tehlikeli olabiliyor azizim.
Yastık savaşı nedir?
Anne babanız da mı yastık savaşıyla büyüdü?